Rekabet her zaman olumsuz mudur? Sorumuzun cevabı, hayır. Rekabet bazen de kişiyi ve rakibini gelişim sürecine götürür. Öncelikle rekabet kelimesinin anlamına bakalım. Rekabet, Arapça “raqabat” kelimesinden gelir ayrıca denetlemek, kontrol etmek ve gözlemlemek anlamında kullanılır. Bizim dilimizdeki kullanımı ise karşısındaki kişiyi gözlemlemek ve onun yaptıklarına bakarak aynılarını ya da benzerlerini yapmak şeklindedir. Rekabet denilince akıllarda genellikle hırslı, kazanmayı seven ve bunun için çok fazla şey yapan kişiler geliyor. Akıllara gelenler bu tür şeyler olunca rekabet etmenin de olumsuz olduğu düşünülüyor. Hatta yerleşik toplumumuzda genelde rekabet eden kişiler sevilmiyor ve kıskançlıkla itham ediliyor. Fakat genel düşüncenin aksine rekabet etmek çoğu zaman hem kişiyi hem de karşısındaki rakibini geliştiren bir olgudur.

Peki rekabet ne zaman başlar?

Rekabet etmenin genelde iş dünyasında yaşandığı düşünülür. Aslına bakılacak olursa rekabet etme duygusu hemen hemen hepimizde vardır ve çocukluk çağımızdan itibaren başlamaktadır. Bazen sınıfın en başarılı öğrencisi olmak için arkadaşlarımızla rekabet ederiz bazen de komşunun çocuğu örneğini duymamak için. Aslında küçük cümlelerle ruhumuza işlenir rekabet duygusu. Önemli olan rekabet duygusunu olumsuz bir şekilde kullanmamaktır. Nasıl kullanılmalı kısmına bakacak olursak eğer; yalnızca kendimizi geliştirmek ve kendimizi bir adım daha öne taşıyabilmek için çalışarak rekabet etmeliyiz diye düşünüyorum. Rekabet ederken kendimiz çalışarak başarmadan bir başkasının veya rakibimizin hakkını yiyerek ya da onun bir şeyi başarmasına engel olarak hareket etmemeliyiz. Zaten bu şekilde rekabet eden kişiler mutlaka bir yerde tıkanır ve başarısını katlayamaz. Haksız rekabet olarak da adlandırılan bu olumsuz yöndeki rekabetin aksine olumlu bir şekilde hareket edildiğinde rekabet; kişiyi de rakibini de geliştirir.

Rekabet gelişimdir!

 Rekabeti hırs yaparak kendine ve etrafına zarar verme dışında kullanmak bizim daha iyi olma yolumuzu açar. Bunu biraz daha basit bir şekilde düşünebiliriz. Kendimize bir rakip edindiysek, neredeyse tüm insanların bir rakibi vardır, rakibimiz bizi bir seviye ileri taşır. O an içinde bulunduğumuz durumdan daha fazlasını ve daha iyisini yaparak bir adım öne geçme isteğimiz perçinlenir. Rakip edindiğimiz zaman perçinlenen bu isteğimiz için daha fazla çalışmaya başlarız. Unutmamalıyız ki çalışmak eninde sonunda bizi ileri taşır ve gelişmemizi sağlar. Mesela spor sektörü içindeki bir salon düşünelim. Aynı yerde iki tane spor salonu hayal edelim ve bunların aynı anda nasıl ayakta kalabildiklerine bakalım. İki salonda kendisine üye çekmek için mutlaka farklı bir şeyler yapma ama bunu yaparken de diğerinin yaptıklarından geri kalmama amacı güder. Bu durumda iki salonda da mutlaka getirilen yenilikler görülür. Aranan kriterleri sağlayan bu iki salon kendisi için üye bulur. Böylece hem kazanmaya devam eder hem de geride kalmamak için birbirini takip ederek gelişimlerine katkı sağlar. Rakip olmaları ve rekabet etmeleri bu şekilde her ikisi için de olumlu yönde bir akış sağlar. Unutmayalım rekabet rakibini de geliştirir. Üstelik bu olumlu yöndeki rekabet yalnızca rakipleri geliştirmekle kalmaz tüm sektörün işinde uzmanlaşmasına da fayda sağlar. Ünlü yatırımcı John Templeton’un dediği gibi;

“Rekabet her sektörde artmaktadır ve bu iyi bir şeydir. Artık hepimiz işlerimizi daha iyi yapıyoruz”.