fbpx

“Ben müşteri daha kapıdan girerken anlarım öylesine mi geldi yoksa bir şey satın alacak mı diye”. Sizce bu cümleleri söyleyen bir kişinin insanları bir bakışta tanıyor olması mümkün mü yoksa daha çok ekmek mi yemesi gerekiyor? Bana kalırsa daha çok hem de çok fırın ekmek yemesi gerekiyor. Zira önyargı satış sektöründe bir “Berlin Duvarı” gibidir. Bir işte profesyonel olmanın ilk adımı önyargılarımızdan kurtulmak ve herkese eşit bir bakış ile yaklaşmaktır tabii bunların başında ilk olarak gelen konuşmaktır. Önyargı bir insanı her zaman hataya sürükler. Aslında konuya uzakmış gibi görünen fakat düşününce insana “Evet, doğru” dedirten bir yaklaşım var. İnsanlar doğuştan sahip oldukları özelliklerden zarar görmez, zarar verebilen özellikler sonradan edinilir. Önyargı da böyledir, sonradan edinilen bir davranış biçimidir. İnsanlara ne şekilde yaklaşırsanız karşınızdaki kişiye kendinizdeki enerjiyi verirsiniz. Dolayısıyla siz karşınızdakine ne şekilde yaklaşırsanız karşınızdaki kişiden de aynı yaklaşımı görürsünüz.

Satış Sektöründe Önyargılar Nedir?

Satış sektörü içerisinde önyargılar genellikle insanların kendilerine olan aşırı özgüvenlerinden kaynaklanıyor. Satış danışmanının kendisine oldukça fazla güvenerek müşterileri bir bakışta analiz ettiğini düşünmesi en büyük örneklerden biridir. “Bu müşterinin giyiminden yeteri kadar parası olmadığı belli oluyor”, “Bu müşteri vakit geçirmek için gelmiş”, “Bu müşteri kesin yüklü miktarda alışveriş yapar” gibi düşünceler en tehlikeli önyargılardır. En tehlikeli önyargılar olduklarını düşünüyorum çünkü bu düşünce biçimleri yalnızca işinizde değil özel hayatınızda da insanlar arasında ayrımcılık yapmanıza sebep olur. Oysa geldiğimiz 2021 yılında artık giyimin, hal ve hareketlerin insanları tamamen tanıtan özellikler olmadığının bilinmesi gerekiyor. Herkese eşit, özenli ve adil davranılması gerekiyor. Bu nedenle de müşterilerinize önyargı ile yaklaşmak yerine insani duygularla, kendinize davranılmasını istediğiniz şekilde yaklaşmalısınız.
Müşterinizin nasıl giyindiğine değil ne söylediğine önem vermelisiniz. Böylece aranızda kurduğunuz iletişim artacak, müşterinizin isteklerini daha iyi anlayabilecek ve memnuniyet derecesini yükseltebileceksiniz. Müşteriniz bu yaklaşımınız sayesinde o anda bir şey satın almasa bile sonrasında size mutlaka geri gelecektir. Kendinize ne şekilde davranılmasını istiyorsanız siz de insanlara aynı şekilde davranmalısınız. Kulağa klişe gibi gelse de bizi rahatsız eden her hareket her söz karşımızdaki kişileri de aynı oranda rahatsız eder. Sizi üzecek, kıracak ya da incitecek her yaklaşım karşınızdaki kişide de aynı etkiyi yaratacaktır. Bu nedenle müşterilerinize ve genel olarak tüm insanlara kendi beklentileriniz doğrultusunda yaklaşmalısınız. İnsanları görünümleri ya da konuşma/davranış şekilleri ile paralı ya da parasız diye sınıflandırmamalısınız. Bir tanıdığımdan duymuştum. Dedesi Almanya’dan Türkiye’ye yıllık izne geldiğinde kuyumcuya gitmişler. Gittikleri kuyumcuda da başka bir müşteri varmış. İlgili personel şöyle bir bakmış ilgilenmeden yüzünü çevirmiş. Muhtemelen giyim kuşamından dolayı yeterli bir satış yapamayacağını düşünmüş personel. Tanıdığımın dedesi de durumu anlamış ama oradan ayrılmak yerine inatla durmayı tercih etmiş. İçerideki müşteri gittikten sonra ilgili kişi mecburen “Hoş geldiniz, buyurun” demiş. Dedesi de sıralamış almak istediklerini tabii personelin yüzü ve konuşma şekli hemen değişmiş. “Hemen yardımcı olalım. Çay, kahve ne istersiniz?” diyerek özenini artırmış. Almak istedikleri hazırlanınca da dedesi ilgili personele dönüp “Eğer başında hoş geldiniz biraz bekleteceğim deseydiniz bunların hepsini alacaktım. Fakat insanlara küçümseyerek bakan birine üzgünüm para kazandıramayacağım” diyerek ayrılmış. Bu kısa ama gerçek olan hikâyeden, sanıyorum, önyargıların nasıl izlenimler bıraktığını ve nelere sebep olduğunu anlatabilmişimdir.

Fikir Değişikliği Yapamayan Çağ Değiştiremez, Önyargılarından Kurtulamayan Kişi, Hiçbir İşi Doğru Yapamaz.

Satış sektöründe çalışan kişilerin kazancı yaptıkları satışlarla doğru orantılı bir şekilde artıyor, bu bir gerçek. Bu nedenle de genellikle satış danışmanları gelen müşterilerine “alıcı gözü ile” bakarak onları analiz ettiklerini düşünüyor. Uzun süre bu işte çalıştıklarında ise insanları bir bakışta çözdüklerini düşünüyorlar. Baktıkları ilk şey müşterinin giyimi sonrasında ise konuşma şekli oluyor. Halbuki özenli, pahalı ve şık giyinen bir kişi hiçbir şey almadan yanınızdan ayrılabilecekken normal giyimli ya da çok da kibar konuşmayan bir kişi sizin tahmininizden çok daha fazlasını satın alabilir. Satış sektöründeyseniz önyargılarınızı, insanları bir bakışta tanıyabildiğiniz düşüncesini bir kenara bırakın. Herkesi özenle ve eşit bir şekilde yaklaşın. İnanın önyargılar sizi yalnızca aşağı çeker ve önyargılarınızdan kurtulmadan işinizde profesyonelleşemezsiniz. Unutmayın;
“Fikir değişikliği yapamayan çağ değiştiremez, önyargılarından kurtulamayan kişi, hiçbir işi doğru yapamaz”.

Bir şeyin icat edeni olmayı kim istemez ki? Adını tarihe yazdırmak bir yana tüm insanlığa bir miras bırakmanın gururu ve mutluluğu daha iyi nasıl yaşanabilir? Hayatını kaybettikten yüzyıllar hatta binlerce yıl sonra bile anılmak, örnek olmak, rol model alınmak… Aslına bakılırsa hepimiz isteriz bunu ama başarabilenimiz oldukça az. Biraz cesaret, çokça çalışma ve biraz da azimli olmak yeterlidir. Ama birçoğumuzda bunların en önemlisi olan cesaret yoktur, cesareti olan ise kazanır. Zekâmız, çalışma azmimiz ile birleştiği zaman başaramayacağımız hiçbir şey olamaz. Önemli olan aklımızdakini uygulamaya dökebilmektir.

Tüm hayatlara dokunabilecek onlarca fikir var hepimizin aklında. Hayata geçirilse belki de bir ilk olacak ve yaşama büyük katkılar sağlayacak fikirler. Bazılarımız cesareti sayesinde bu fikirlerini büyük ya da küçük demeden hayata geçirir. Peki ilk adımı atan kaybedebilir mi? Şimdiye kadar kaybeden olmamıştır, en fazla çıktığı yolda tökezleyen olmuştur. Ama önemli olan her şeye rağmen devam edebilmektir. Yanımızda destekçilerimiz olsa da olmasa da devam edebilmek… Başarmak için cesaret göstermek ve canımızı dişimize takmak sonunda bize o ilk adımı atan olarak “hatırlanan” olmayı getirecektir. Abraham Lincoln bunun en güzel örneklerinden biri olmuştur. Maddi olarak oldukça kötü durumda olan bir ailede dünyaya gelen Lincoln, henüz 10 yaşında bir çocukken annesini kaybetti. Annesini kaybettikten sonra tarlalarda, bakkallarda çalışarak hayatını idame ettirmeye çalıştı. 21 yaşından 24 yaşına kadar çalıştığı işlerini kaybetti. 25 yaşındayken 3 çocuğunu kaybetti ve psikolojik olarak kötü bir döneme girdi. 34 yaşına geldiğinde ise kongre seçimlerini kaybetmeye başlayan Lincoln, 52 yaşına kadar tam 6 defa seçim kaybetti. Fakat attığı adımdan hiç geri dönmeyerek 52 yaşında Amerika Birleşik Devletleri’ne başkan olmayı başardı. Yaşadığı onca zorlu dönemlere rağmen başkan seçilmeyi başaran Lincoln’ü bugün hala hatırlıyorsak bu yalnızca kazandıktan sonra köleliği kaldırması sayesinde değil, onca zorlu şartlara rağmen yolundan hiç vazgeçmemesi ile de oldu.

İlk adımı atmak, tarihe adını yazdırmak, yıllar da geçse her zaman hatırlanmak yalnızca keşif yaparak, bir şey icat ederek mi mümkündür? 21. Yüzyılda bile hala adını gururla andığımız Fatih Sultan Mehmet bu soruya direkt bir cevap niteliğindedir. Fatih, hem İstanbul’u Fethi ile hem de bu fetih hareketi sırasında icatlar yapması ile yalnızca Türk değil dünya tarihine adını kazımıştır. Yüzlerce yıl hüküm sürmüş Doğu Roma İmparatorluğu’nun çelik gibi kuvvetli surlarını yıkabilmek adına şahin toplarını bizzat kendisi tasarlamış ve İstanbul’un fethinde bir dönüm noktası yaşanmasını sağlamıştır. Ayrıca gemilerin karadan yürütülerek denize ulaştırılması fikri dahiyane bir düşünce değil de nedir? Hem fetih için ilk adımı atması hem de fethi galibiyetle sonuçlandırabilmek için icatlar yapması ve çıktığı yoldan asla geri dönmemesi ile adını tarihe yazdıran Fatih, Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı açmayı da başarmıştır. Fatih’in başarısı öyle bir başarıdır ki, yüzyıllarca İstanbul’u fethetmek farklı milletler tarafından denense de başarabilen yalnızca O oldu. Çünkü O, mücadelesinden hiç vazgeçmedi. Dünya Harbi’nin yıkıntılarını üzerinden atmaya çalışan, bir yandan da işgal altındaki topraklarını geri alabilmek adına mücadele etmeye çalışan mağlup bir milletin tek umudu Mustafa Kemal Atatürk idi. Yıkıntılar altındaki bu milleti tekrar ayağa kaldırabilmek ve onlara yeniden umut verebilmek için gerek cephede gerekse mecliste canla başla çalışmış ve bu umutsuz milleti yeniden ayağa kaldırmayı başarmıştır. Savaş sonrasında milletin üzerine çöken o kara bulutları fikirleri ile önce aydınlattı sonrasında attığı ilk adım ile o bulutları dağıttı. Bir ülkeyi yok olmaktan kurtaran Atatürk, bugün hala saygı ile anılıyorsa bu attığı ilk adım sayesinde oldu ve kendisine verilen “Önder” unvanını sonuna kadar hak etti.

İnsanların hayatlarına dokunabilecek fikirleri korkmadan hayata geçirenler de bugün ve yüzyıllar sonra hatırlanan ve hep kazanmış olan kişi olarak kalacak. Bir adım önde olmayı başaranlardan bir tanesi de hizmet sektörü içinde yer alan “Getir” oldu. 2015 yılında kurulan bu uygulama, günümüzde muadilleri çıkarılan ancak ilk olduğu için akıllarda en çok yer edinen Nazım Salur tarafından hizmete sunuldu. İnsanların yoğun günlerinde ya da zaman ayıramadıkları anlarında imdadına koşan bu uygulama hizmet sektöründe bir ilke imza attı.

Peki bunca örnekten sonra bir adım önde olmak, bir ilki başarmak yalnızca keşiflerle, icatlarla, fetihlerle, kurtarıcı olmakla, teknolojiye ve hizmete yeni bir yön vermekle mi mümkündür? Bir iyilik hareketi başlatmak, yardıma ihtiyacı olan insanlara dokunabilmek de bir adım önde olmayı ve her zaman hatırlanmayı sağlar. Mesela son zamanlarda hepimizin öğrendiği oldukça tehlikeli olan SMA hastalığı için bir yardım hareketi başlatmak da hem bu hastalıkla mücadele eden çocuklarımızın hayatlarına dokunur hem de bir farkındalık oluşturur. Buna örnek olarak geçtiğimiz günlerde başlattığım, spor sektörü içindeki sporcularımızın ve spor yapanların koştukları kilometre ile orantılı olarak bağışladığım yardım hem çocuklarımızın hayatlarına dokundu hem de bir farkındalık yarattı. Kendi alanımda başlatmış olduğum bu iyilik hareketi ile de meslektaşlarıma bir ilk ve farkındalık örneği olmanın haklı gururu içerisindeyim. Aynı zamanda biliyorum ki ilki başlattığım bu hareket ile daha fazla çocuğumuzun hayatına dokunmak için meslektaşlarım da devamını getirecektir. Buradan da anlayacağımız gibi bir adım önde olmak, hayatlara dokunmak oldukça kolay. Yalnızca biraz cesaret, biraz azim ve ilk adımı atmaktan geçiyor. İşte insanlık bu değerlerin üzerinde yükselmekte ve bizlere insan olduğumuzu hatırlatmaktadır. Bugün ilk adımı atarak bizlere ihtiyacı olan insanlara koşmak yarınlarda bizi hatırlamalarını ve tabii bizim ihtiyacımız olduğu anlarda onların da bizlere koşmasını sağlar. Hayatımızda karşımıza çıkabilecek tüm engelleri aşabilir ve ilkleri gerçekleştirecek fikirlerimizi hayata geçirebiliriz. Hayatınızda, kariyerinizde ilerlemenin yolu yalnızca verilen sorumlulukları yerine getirmekten geçmez. Bizleri yukarı taşıyan, adımızı tarihe kazıyan her zaman fikirlerimizi düşüncede bırakmadan hayata geçirmemiz ile oluyor. Biliyorum ki hepimiz bir alanda ilk olacak fikirlere sahibiz. Bir adım önde olmak yalnızca atacağımız ilk adımdan geçer…