fbpx

Bir girişimcinin işinde başarılı olması ve büyümesi için en önemli olan şey yalnızca ürünü ve kalitesi midir? Sizce de bir girişimcinin başarısını devam ettirebilmesi ve büyütebilmesi için fiyatlandırmasının da doğru olması gerekmez mi? Kendisini tanıtmak için maliyetine çok yakın bir rakam belirleyerek düşük ücretlerle satış yapmak ya da oldukça yüksek bir fiyat vererek fazla kar etmeye çalışmak… Hangisi doğru olan ya da hangisi yanlış? Satış stratejileri içinde iki seçenek de yanlıştır. Fiyatlandırmanın doğru bir şekilde yapılmadığı hiçbir girişim ayakta kalmayı başaramaz. Doğru fiyatlandırmayı yapabilmek bir sanattır, bunu unutmayalım.

Peki Ya Doğru Fiyatlandırma Nasıl Yapılır?

Öncelikle doğru fiyatlandırmanın yapılabilmesi için ürününüzü, hitap ettiğiniz kitleyi ve o kitlenin hangi alanlara ne şekilde harcama yaptığını iyi tanımalısınız. Yalnızca bunları değil aynı zamanda rekabet edeceğiniz sektör içindeki rakiplerinizin fiyatlandırma politikasına da hakim olmalısınız. Daha sonra ise doğru fiyatlandırmayı bulmalısınız.

Burada da önemli olan satış ekibinizin doğru bir pazar araştırması yaparak stratejinizi bulabilecek yeterlilikte olmasıdır. Strateji doğru olduğu sürece milyonluk bir ürünü satmak da oldukça ucuz bir ürünü satmak da aynı kolaylıkta olacaktır.

Ne Fazlasıyla Pahalı Ne Ederinden Ucuz!

 Ürün pazarınızda çok fazla rakibinizin olması sizi maliyete çok yakın bir rakam ile satış yapma yoluna götürmemeli. Halk dilinde “sürümden kazanmak” olarak da bilinen bu yöntem ile işiniz başlamadan sonuna gelecektir. Zira piyasa fiyatı altında bir fiyat belirlemek ve bu şekilde satış yapmak hem sizi uzun vadede ileri taşımaz hem de müşterilerinizin kalitenin yüksek olmadığı şeklinde düşünmesine sebep olur. Bu yolun aksine ürününüze piyasa değerinin üzerinde bir fiyat belirlemek ise bir süre sonra satışlarınızın azalmasına ve hatta bir süre sonra durmasına sebep olacaktır. Ürününe piyasa değerinden daha fazla bir fiyat biçenler genellikle ürünün üretim maliyetini, personel giderlerini ve bunlar dışında kalan giderlerini düşünür. Fakat burada unutulan en önemli şey müşterilerin aynı ürün için satın alma yapmadan tüm piyasayı araştırıyor olmasıdır. Bu nedenle gereğinden fazla bir fiyat belirlemek de girişiminizin bir süre sonra sonunu getirecektir.

Bir ürünün uygun fiyatlı ya da yüksek fiyatlı olması onun kalitesini belirler mi? Genellikle fiyatı düşük olan ürünlere karşı toplum olarak piyasaya nazaran ucuz o zaman ürün kaliteli değildir diye bir bakışımız var. Aynı şeyi fiyatı yüksek ürünlere de biçiyoruz. Fiyatı oldukça yüksek demek ki ürün çok kaliteli diye düşünüyoruz. Sizce doğru mu bu yaklaşım? Pazarlama içinde bu yaklaşım kesinlikle doğru değildir. Bir ürünün fiyatı kalitesini asla belirlemez. Bir ürünün fiyatını ise doğru strateji, piyasaya giriş yapma aşaması ya da markalaşma belirliyor. Kalite her zaman girişimcinin elinde olan bir noktadır. Aynı kalitede olan bir ürün hem çok yüksek fiyatlı hem de ortalama bir ücrette olabiliyor. Doğru ücretlendirmenin ne şekilde yapıldığını ve fiyatın kaliteyi belirlemediğini konuşmuşken zam miktarının ve süresinin ne şekilde ilerlemesi gerektiğini araştırmayı size bırakıyorum ????

Fiyatlandırmanızı doğru bir şekilde belirlemeniz ve işinizde doğru pazarlama stratejisi ile ilerlemeniz sayesinde hitap ettiğiniz kitleyi kaybetmez aksine giderek büyütürsünüz. Bu sayede marka olur ve kendinizi geliştirirsiniz. Unutmayın fiyatlandırma bir sanattır.

Bir kıyafet alırken önemli olan kendimize yakışanı mı seçmek yoksa yakışsın ya da yakışmasın marka mı giymek? Eğer ürün bize yakışmıyorsa ya da yakıştığı halde ekonomik olarak bizi zor duruma sokuyorsa ve biz yine de marka alışverişinde bulunuyorsak, burada “marka” yalnızca bir takıntı haline dönüşmüş oluyor. Peki markanın takıntı haline dönüşmesi ne anlama geliyor? Takıntı, hangi ekonomik bütçeye sahip olursak olalım tercih ettiğimiz ürünlerde taşıdığımız şeyin “isim” olduğu anlamında kullanılıyor. Marka stratejileri, kalitelerinden ödün vermeden, kendi isimlerini pazarlama politikası ile ilerler. Onlar için en önemli adım ilk etapta isimlerini kazımak, kendilerine kitle oluşturmak ve sonrasında üründen ziyade isimlerini satmaktır. Her markanın kendine ait bir çizgisi olduğu kadar son zamanlarda modanın ikizleştirme hareketi ile genel olarak ürün yelpazeleri ve biçimleri aynı şekilde ilerlemeye başladı. Hangi mağazaya gitsek, nerede gezsek birbirine benzeyen insanlar görmeye başladık. Bu durum nasıl ortaya çıktı peki sizce? 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar 2000’lerin başında, daha çok insanların kendilerine ait tarzlarını görürdük. Şimdilerde ise etrafımıza baktığımızda yürüyen markalar görmeye başladık. Yakışmış ya da yakışmamış, marka takıntısı olan kişilerde bunun hiçbir önemi yok. Onlar için önemli olan o markadan alışveriş yapmak oluyor. Üstelik bütçelerinin hesabını bile yapmıyorlar. Moda algısının değişime uğramaya başladığı zamanlardan bu yana da bu nedenle büyüğü ya da küçüğü ile kıyafetlerin değil markaların tercih edildiğini görüyoruz. Peki markanın hiç mi önemi yok?

Marka kelimesinin anlamı, bir üretim firmasının kendisine verdiği isim ya da semboldür. Markalar tabii ki piyasa standartlarının üzerinde bir kalite ile üretim yaparlar. Bir ürünün, marka üretimi ile isimsiz üretimi arasında kumaş kalitesi farkı mutlaka var. Yıkadığınızda renk atması, uzun süre kullanamama ve yıpranması gibi sorunları markalarda diğerlerine göre daha uzun sürede yaşamaya başlarız. Bu gerçeği düşünerek marka alışverişi yapmak mantıklı gibi gelir. Ama tüketim çılgınlığı yaşanan son dönemlerde bir kıyafeti zaten ne kadar uzun süre kullanıyoruz ki? Mesela bir çocuğun bir kıyafeti yalnızca birkaç ay giyebildiğini düşünürsek, çocuğumuza marka ürün seçmemizin çok bir önemi var mıdır? Son yıllarda, kıyafetlerimizi devamlı olarak yenileme, dolabımıza yenilerini ekleme gibi bir huy edindik. İhtiyacımızın olmasının ya da olmamasının bir önemi kalmadı. Bu durumun özellikle orta ve alt ekonomik gruplarda daha yaygın olduğu gerçeğini biliyor muydunuz? Evet, alt ve orta ekonomik gruplardaki bireyler günümüzde markaya çok daha fazla önem veriyor. Kendi cebine para kalsın ya da kalmasın elindekini markaya yatırıyor. Bunun sebebi ise sosyal çevre faktörü. İçinde bulundukları sosyal ortamın marka satın alması kişileri de buna yöneltiyor. Bunun altında yatan sebepler ise çok daha önemli. Öncelikle kişiyi ruhu, zekası ve karakteri ile değil kıyafeti ile ölçüp biçen bir toplumumuzun olması. Kişilerin bu bakışa boyun eğmesi ve yaşadıkları özgüvensizlik. Tüm bunların birleşmesi aslında kişilerde psikolojik sorunlar da yaratıyor.

Marka almak tamamen gereksiz mi peki? Elbette değil. Alım gücünün olması marka satın almayı gereksiz kılmıyor. Gerekli ya da gereksiz gibi keskin bir cevabın verilemediği bu durumda, aslında kişinin tercihine göre marka alışverişi yapmasında da hiçbir sakınca yoktur. Bunun dışında kişinin mesleğine göre seçebileceği markalar var. Mesela bir tırmanış sporcusunun özel kıyafetler seçmesi, bir sporcunun uygun ürünleri markalarda bulabilmesi gibi. Bazen konfor ve güvenliğin önde olması gerekir. Bu gibi durumlarda da en konforlu ve en güvenli kıyafetleri markalarda buluruz.

Sonuç olarak, markanın sağladığı kalite yadsınamaz bir gerçektir. Fakat marka alımlarında bütçemize göre hareket etmemiz gerektiği çok daha önemli bir gerçektir. Sosyal çevre, statü ya da özgüven asla üzerimizdeki kıyafetle ve markası ile satın alınamaz. Kişinin var oluşu aklı, ruhu, karakteri ile olur. Bu durumda önemli olan giyeceğimiz şey bir marka değil kendimize yakışan olmalıdır. Eğer imkanımız varsa kendimize yakışanı marka da giyebiliriz, markasız da tercih edebiliriz. Önemli olan üzerimizdeki kıyafetin temizliği ve bize yakışmasıdır. Kıyafetin bir isminin olması bizim insanlığımıza puan kazandırmaz. Çünkü kıyafetlerin marka da olsalar tek başlarına hiçbir anlamı ve önemi yoktur.

Peki mesela spor sektörü içinde verilen özel dersler bir marka olsaydı ne amaçla seçilirdi? Kişiler özel derslerin marka olmasını göz ardı ederek yalnızca kendilerini daha çok geliştirmek ya da sağlıkları için de seçebilirdi. Ama bunun yanında yine sosyal çevre faktöründen, özgüvensizlik gibi durumlardan etkilenerek yalnızca markayı kullanıyor olmak için de özel ders seçimi yapabilirlerdi. Bu durumda her alanda marka seçimimizin temelinde yatan sebepleri sorgulamamız gerekmez mi? İçinde bulunduğumuz ekonomik durumun elvermesi ve o markada kendimize yakışanları bulabildiğimiz için marka seçimi yapmanın hiçbir sakıncası yoktur. Fakat kendimize yakışanı bulamayıp sadece marka olduğu için tercih etmemiz ya da kendimize yakışsa da ekonomik durumumuzun elvermemesine rağmen yalnızca marka ürüne sahip olmak için tercih ediyorsak burada bir sorun yok mudur?

Ünlü Amerikan moda tasarımcısı Marc Jacobs’ın dediği gibi;

“Kıyafetler, biri içinde yaşayana kadar hiçbir şey ifade etmez”.