fbpx

Sanıldığının aksine robotlar 200 yıllık bir geçmişe sahip değil, yaklaşık 2000 yıllık bir mazisi bulunmakta. 1900’lü yılların başlarında, Girit Adası’na yakın bir bölgede, M.Ö. 77-100 tarihlerine ait olduğu düşünülen mekanik bir bilgisayar kalıntısı bulundu. Bilimin ve teknolojik gelişmelerin neredeyse hiç yaşanmadığı Orta Çağ Avrupası’nda bile hareket eden insan benzeri figürler ve otomatla kullanılarak kilisenin kitleler üzerindeki tahakküm gücü artırılmaya çalışılmıştı. Akabinde 1495 yılında Leonardo Da Vinci tarafından ilk insansı robot tasarlandığı da düşünülmektedir. Bu üç örnekten de anlaşıldığı gibi makineler ve robotlar insan yaşamı ile bütünleşmeye yüzlerce yıl önce başlamıştı. İlginçtir ki Homeros’un İlyada’sında dahi insan yapımı hizmetçilerden söz edilmekte. Hatta, Tüm bunlar robotların günümüzdeki şeklini alması için yapılmış ilk hamlelerdi. 20. Yüzyılın ortalarına kadar gelişimini devam ettiren robotlar ve makineler esas atılımını 20. Yüzyılın ortalarından sonra gerçekleştirmeye başladı. Robotların sanayi üretimine entegrasyonu süreci de bu döneme denk gelir. Hizmet sektörü içerisinde yerini alan robotlar; uzay, tıp, havacılık ve eğlence sektörü içinde de aktif hale gelmeye başladı. Robot kelimesi ile tanışmamız ise 1920 yılına denk gelir. Isaac Asimov 1942 yılında “Robotik” kavramını literatüre kazandırdı ve üç maddelik bir robot yasası geliştirdi. Bu yasada, robotların insanları yaralayamayacağından ve zarar görmesine kayıtsız kalamayacağından, insanların emirlerine uymak zorunda olduğundan ve ilk iki madde ile çelişmediği takdirde kendi varlığını koruması gerektiğinden söz edilir.

Tarih 1964’ü gösterdiğinde ise Yapay Zekâ araştırmaları başlamıştı. Araştırmaların öncüleri ise MIT ve Standford Üniversiteleri’ydi. 1976 yılına gelindiğinde uzay çalışmaları sırasında robot kollar kullanıldı. 1999 yılında ev hayvanı olarak dizayn edilen oyuncak Aibo piyasada yerini aldı. 2000 yılında ilk insansı robot Asimo üretilerek tüm dikkatleri üzerine çekti. 2000’li yılların devamında ise özellikle NASA’nın yürüttüğü Mars araştırmaları ve çalışmalarında ağırlıklı olarak robotlar kullanıldı. 2015 yılına gelindiğinde, Sayanora filminde, Leona karakterini “Geminoid F” adlı bir robot canlandırmıştı, bu durum robotların insanların yerini alabileceği ihtimalinin en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Sofia isimli humanoid bir robot 2016’da geliştirildi ve tüm dünyaya tanıtıldı. Sofia, Humanoid Yapay Zekâ çalışmalarında bir dönem noktası oldu. Yine 2016 yılında geliştirilen AlphaGo adlı robot, 2017 yılında AlphaGo Zero adı ile güncellendi ve şu anda ilaç sektöründe devrim yaratabilecek bir bulgu üzerinde çalışıyor.

Teknoloji devleri tarafından bilinen ve kullanılmaya başlanan “Al”, Google ve Facebook’un da radarına girdi. Google, ilk olarak kişilik özellikleri olan robot patenti aldı. Google, bu çalışmalarında robotlara kişilik özellikleri yüklemeyi planlıyor. Peki, robotlar hangi sektörlerde insanların yerini almaya hazırlanıyor?

Oxford Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalara göre 2027 yılına kadar tır şoförleri işinden olacak, 2053 yılına kadar ise ameliyatlara robotlar girmeye başlayacak. Araştırmanın en can alıcı noktası ise öngörülene göre 45 yıl içinde insanların yaptığı neredeyse tüm işleri robotların yapacağı düşüncesidir. Oxford Üniversitesi araştırmacılarının bir kısmına göre ise yaklaşık 100 yıl içinde Al ve robotların insanların yaptığı tüm işleri yapabileceği düşünülüyor. Oxford Üniversitesi İnsanlığın Geleceği Enstitüsü ve Cambridge Üniversitesi Varoluşsal Risk Araştırma Merkezi ortak çalışmasına göre, denetimsiz ve kontrolsüz geliştirilen Yapay Zekâ, robot ve Nano teknoloji çalışmalarının etkilerini uzun bir süre boyunca öngöremeyeceğiz.

Önümüzdeki 30 yıl içerisinde taksi şoförlerinin, fabrika çalışanlarının, gazetecilerin, doktorların ve garsonların Yapay Zekâ yüzünden işsiz kalacağı düşünülüyor ve hatta şoförsüz taksiler İngiltere sokaklarına hazırlanmaya başladı bile. Üretilecek bu şoförsüz taksiler için de otoyolları yenileme çalışmaları başladı. Çin’in Dongguan fabrika bölgesinde robot işgücü çalışmaları başladı. Bölgedeki 505 fabrika robotlara yaklaşık 2 milyar lira yatırım yaptı ve 30.000 çalışan yerine robot kullanmayı tercih ettiğini söyledi. İnsan gücü yerine robot işgücünden yararlanmanın kâr marjını artıracağını ve hata payı düşük seri üretime katkıda bulunacağını düşünüyorlar. Gazetecilerin iş kaybına bakacak olursak Narrative Science ‘a göre gelecek 15 yılda haberlerin %90’ı makineler tarafından yazılacak. Bu durumu haber sahası genişleyecek gibi ifadeler ile olumlamaya çalışsalar da gazetecilerin %90’ının işsiz kalacağı aşikardır. Garsonların önümüzdeki 20 yıl içinde ne yapacağını tahmin edecek olursak çoğunun işsiz kalacağını söyleyebiliriz. Lüks bir gemi, Massachusetts Institute of Technology’den robot satın aldı ve robot şeklindeki bu kol insanlar için kokteyl karıştırarak hizmet veriyor. 2019 yılında Wintage Finchley kulübünün bir ilke imza atıp yardımcı antrenör için bir robotu takımına dahil etmişti. Peki, bu ilkten yola çıkarsak ilerleyen dönemlerde spor salonu antrenörleri yerine robot antrenör görme ihtimalimiz nedir? Spor salonlarında karşılaşılabilen kriz anlarını robotlar antrenör yerine yönetebilecek mi?

Robotlar insanlara nazaran daha az hata yapma payına sahip olabilirler. Ancak konu kriz yönetimine geldiğinde bir insan gibi çözüm üretemezler. İnsanlar tarafından kodlanan ve yazılımları üretilen bu yapay zekâ ürünleri, kodları dışında, karşılaşabilecekleri binlerce olumsuz duruma karşı bir çözüm üretemeyebilirler. Kriz anlarını ve öngörülemeyen olumsuz durumları idare edemezler, bir insan gibi iletişime geçemezler. İrade gücü bulunmayan bu beşerî unsurların insanlığa katkıları yalnızca kodları dahilindeki olan insani işlerin hızlı ve hatasız yapılması kısmında kalacaktır. Bu durumda zaten yapay zekâsı zaten insan tarafından üretilmiş olan robotlar doğal insan zekasının ve çözümlerinin önüne geçemez. Robotlar işini her ne kadar kusursuza yakın yapıyor olsa da iletişim ve aktarım noktasında bir insan gibi reaksiyon gösteremez. Konuşacak birine ihtiyacınız olduğunda bir robottan yardım isteyemezsiniz. Beth Revis’in de dediği gibi:

“Bir robot; yaşayabilirdi, hatta belki düşünebilirdi de ama hissedemezdi.”

Covid-19 pandemi sürecinde dünyadaki tüm insanlar daha önce hiç yaşamadıkları bir döneme adapte olmaya çalıştılar. İnsanlar, kendi kişisel alışkanlıklarının yanı sıra ortak olan alışkanlıklarını da bir kenara bırakmak ve yaşam şekillerini değiştirmek zorunda kaldılar. Mecburi olarak, gerekmedikçe evde kalmayı toplu alanlarda bulunmaya tercih etmek durumunda kaldılar. Tercih etmek durumunda kaldılar diyoruz, çünkü bu durum insanlara sunulmuş bir opsiyon değil zorunluluk haliydi. Özellikle kapalı mekanların insanlar için virüs bulaş riskini artırdığı bilinmektedir. Kapalı mekanlarda bulunan klima ve havalandırma sistemleri virüs damlacıklarının içeride hızlı bir şekilde yayılmasına neden olabilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere hükümetler ve yetkililer, pandemi süreci boyunca birçok sağlık önlemi alınması gerektiğini belirtti. Bu önlemlerin içinde virüs bulaş riskini en aza indirgemenin yöntemlerini kamuoyu ile paylaştılar. Alınması gereken önlemler dahilinde ise; maske takmak, sosyal mesafeyi korumak, teması en aza indirgemek, el yıkama ve dezenfektan kullanımının önemi, dengeli ve sağlıklı beslenme ve son olarak mümkün olduğunca açık alanlarda egzersiz yapmanın önemi vurgulandı. İnsanların fiziksel sağlığına dikkat etmelerinin de oldukça önemli olduğu belirtilirken, psikolojik olarak da kendilerini karamsarlığa sürüklememeleri gerektiği de öneriler arasında yerini aldı. Pandemi, yalnızca bedensel sağlık problemlerine yol açmakla kalmaz, ayrıca anksiyete, panik ve endişe gibi ruh sağlığı sorunlarına da sebep olabilmektedir. Dünya gündemine bomba gibi düşen Covid-19 pandemisi yukarıda bahsettiğimiz gibi ruh sağlığımızda da bazı yıkımlara yol açmıştır. Pandemi dönemi insanlarda, mesleği ve statüsü her ne olursa olsun, anksiyetenin yanı sıra depresyon ve stres düzeyinde artış gibi sorunları da beraberinde getirmiştir.

İnsanlarda oluşan bahsettiğimiz bu kaygı bozuklukları ve depresyon, yalnızca pandeminin yayılma hızına bağlı olarak değil, birçok insanın işsiz kalması ile de ortaya çıkmış ya da artmıştır. Devam etmesi gerekli olan iş kollarında çalışma şekillerine yeni kurallar getirilmiş fakat bazı sektörler bu dönemde tamamen kapatılmışlardır. Alınan önlemler gereğince faaliyetine ara vermek zorunda kalan sektörler içerisinde eğlence sektörü, hizmet sektörü, eğitim sektörü, halı saha, müzikli mekanlar, restoran ve kafeler, sinema salonları ve spor salonları yer aldı. Kapanan bu sektörlerde çalışan insanlar oldukça zor bir ekonomik dönemden geçiyor. Yaşadıkları bu ekonomik sorunlar nedeni ile kaygı ve endişeye kapılmaktadırlar. Yaşanan gelir kayıpları sebebi ile de ruhsal bunalım yaşayabiliyorlar.

Ne yazık ki, hem fiziksel hem de ruhsal sağlık açısından insanlara destek sağlayan spor ise pandemi sürecinden olumsuz etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Ülkemizde pandemi sürecinin başlaması ile kapatılan ve daha sonra yeni normalleşme döneminde kısıtlamalar ile faaliyetine devam edebilen spor salonları için son zamanlarda yeniden kapatılmanın söz konusu olduğu konuşuluyor. Kapatılmalarının yeniden gündemde olduğu spor salonları, bu zorlu süreçte %70-80 oranında boş kalmalarından dolayı zaten iflas etmenin eşiğine gelmişlerdi. Salon üyeleri sporlarına olabildiği kadar açık alanlarda ya da evlerinde devam edebilirlerken, spor salonlarında çalışan antrenörler ise ekonomik açıdan ne yapacaklarını düşünüyorlar. Pandemi sürecinin ne zaman sona ereceği de belirsizliğini korurken işine devam edemeyen spor antrenörleri ve hocaları gibi işine ara vermek zorunda kalan kişiler içinse, bu dönemde ruhsal olarak kendilerini geleceklerine motive etmeleri gerekiyor. Bu süreci karamsarlığa kapılmadan, kendilerine ve işlerine yatırım yaparak geçirenler süreç bitiminde yarının insanı olma yolunda bir adım atmış olacaklar.

Pandemi döneminin ne zaman biteceği ne yazık ki belirsizliğini korumakta. Ancak bu zorlu günlerin elbet bir son bulacağı da bilinmektedir. Hayat bu, yarının ne getireceği bilinmez. İnsan olarak her zaman olumsuz durum ve zorlu süreçler ile karşılaşabiliriz. Fakat önemli olan bunların üstesinden gelebilmek ve yarına umut ile sarılabilmektir.

Ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran’ın da dediği gibi:

Çocuklar inanın inanın çocuklar

Güzel günler göreceğiz güneşli günler

Motorları maviliklere süreceğiz

Güzel günler göreceğiz güneşli günler”

Dünya üzerinde binlerce çeşit insan bulunuyor. Bu insan çeşitlerinin hepsi dünyaya renk katıyor diyebiliriz. İnsan çeşitlerinden birisi de işitme engelli insanlar. İşitme engelli insanlar dünya nüfusunun en büyük azınlığını oluşturuyor.

OECD-AB VE Türkiye Verileri

OECD-AB VE Türkiye verilerine göre dünya üzerinde 1 milyar engelli bulunuyor. Bu sayı dünya nüfusunun yaklaşık olarak yüzde on beşine denk geliyor. İşitme engellileri sayısı Türkiye’de (Ulusal engelli veri tabanına göre) ise 1.559.222. Bu sayının da 72.000’ini işitme engelli vatandaşlarımız oluşturuyor. İşitme engelli vatandaşlarımızın %27 ’sini 0-21 yaş, %36 ’sı 22-49 yaş, %37 ’si ise 50-64 yaş arası.

Kitlenin bu denli geniş olduğu durumlarda, verilen hizmetlerin, büyük kitlelere de hitap etmesi gerekmektedir. Bunu spor salonlarında verilen hizmetler olarak düşünürsek bu konuda atılacak birçok adım olduğunu görebiliriz. Atılacak bu adımlar hem işitme engelli insanlar için, hem de spor merkezi sahipleri için çift taraflı pozitif etki yaratacaktır.

İşitme Engelli Kişilerin Tarafından Etkileri

Pozitif etkilere, işitme engelli vatandaşlarımız tarafından bakacak olursak: engelli kişi salonda herkes gibi spor aktivitesini yerine getirebildiğinde engelinden uzaklaşacaktır. Bu durum psikolojik manada engelli bireyi pozitif etkileyecektir. Bireyin özgüvenini sağlamlaştırmasına fayda sağlayacaktır. İşitme engelli bireylerin, spor salonlarında engelleri yüzünden geri kalacakları bir durum ortaya çıkmayacaktır. Bu sebeple bireylerin salonlara gelmemesi için de herhangi bir sebep yoktur.

Spor Merkezleri Tarafından Etkileri

İşitme engelli insanların spor merkezlerine çekilmesinde en büyük faydalardan birini de spor merkezleri maddi açıdan sağlayacaktır. Bahsettiğimiz işitme engelli insanlar, verilen oranlara da bakıldığında nüfusun yoğun olduğu bir kitle. Salonlara işitme engelli bireylerin çekilmesi, aslında büyük bir grubun salonlara gelmesini sağlayacaktır. Fakat bunun kendiliğinden olmasını beklemek saçma olacaktır. Bunun için teşvik edici çalışmalar ve kampanyalar yapılabilir.

Teşvik edici çalışmalara ve kampanyalara örnek olarak, işitme engelli vatandaşlara yapılacak olan salon ücretlerinde ki indirim örnek verilebilir. Salona gelecek işitme engelli müşterilere ek indirimler yapmak onları salona çekecektir. Bu indirim salon için kayıp olarak görülmemelidir. Salona gelen her işitme engelli müşteri, bir sonraki işitme engelli müşteri için referans olacaktır. Bu referans zincirinin kopmaması için bireyleri teşvik edici antrenmanlar ve çalışmalar yapılmalıdır.

İşaret Dilinin Bilinmesi

İşitme engelli insanlar ın spor salonlarına çekilmesi için spor merkezleri salonlarında görevli antrenörlerini işaret dili eğitimi almış kişilerden seçebilirler. Spor salonunda işaret dili eğitimi almış antrenörün ya da eğitmenin bulunması, işitme engelli bireyin daha çok motive olmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda birey spor kariyerinde rol model alacağı kişiyi de bulmuş olur. Bu sayede salona bağlılıkları artacaktır. Herhangi bir salonda çalışmaktansa işaret dili bilen antrenörün bulunduğu salonu tercih etmek isteyeceklerdir.

İşaret dili sadece spor merkezlerinde bulunan antrenörler tarafından değil tüm bireyler tarafından bilinmelidir. İşaret dili, aynı zamanda geniş iş dünyasında beceri olarak sayılabilecek farklı bir eğitimdir. Kariyeriniz içerisinde daha farklı konumlarda olmanızı sağlayabilir. Kişi öğrendiği bu dil ile birlikte kendisine ve bir kişi bile olsa işitme engelli o kişiye değer katmak için gereklidir.

 

İşitme engelli insanlar ın spor merkezlerine çekilmesinde ki tek kazanç maddi kazanç değildir. Maddi kazancın yanında spor merkezleri de manevi kazanç sağlar. Salonun halkın tüm kitlelerine hitap etmesi, engelli dostu bir spor merkezi olduğunun bilinmesi insanların salona karşı oluşan düşüncelerine manevi katkılar sağlayacaktır. Bireyler spor merkezine karşı pozitif duygular besleyecektir. Bu manevi kazanç durumu aynı zamanda salonun maddi olarak da kazanç sağlamasına fayda sağlamış olacaktır. İnsanlar kendilerini manevi olarak iyi hissettikleri yerlerde bulunmak isterler.

Spor merkezlerinin, belirli fiziksel özelliklere sahip insanlara hizmet etmesi ve belirli özelliklere sahip olmayan insanlara hizmet vermemesi durumu söz konusu değildir. Bu nedenle salonlar içerisinde işitme engellilere karşı da negatif ayrımcılık yapılmamalıdır. Bireyler çeşitli yollarla spor merkezlerine teşvik edilmelidir. Ve işitme engelli insanlar ın spor merkezlerine çekilmesi için çaba sarf edilmelidir.

 

Pandemi sürecinde, birçok sektör işleyişine ara vermek ya da farklılıklar yaparak devam etmek zorunda kaldı. Bu zorunluluklar sektörlerin geleceği açısından da büyük değişikliklere sebep oldular. Bu sektörlerden birisi de fitness sektörü. Pandemi sürecinin ardından fitness sektörünün geleceği ise bu işle uğraşanlar tarafından merak konusu olmuş durumda. Gelin hep beraber güncellenen dünya düzeninde spor endüstrisinin geleceği ne durumda olacak inceleyelim.

Pandemi Süreci Alışkanlıkları Bir Süre Devam Edebilir

Pandemi sürecinde, özellikle karantinada olduğumuz uzun süre boyunca spor salonları kapatıldı. Sürekli spor yapan bireyler bu durumda daha çok dijitale yöneldi denilebilir. Bu durumda kast edilen dijital, bireylerin kullandığı aplikasyonlar yani mobil uygulamalar, YouTube üzerinde fitness eğitimi veren kanallardır. Bireyler salonlara gidemediği için çoğunlukla bu yöntemleri kullandı. Bu yöntemler salonlardan daha ucuza mal olduğu için spor yapan bireylerin gelecek hayatında da yani fitness sektörünün geleceği içerisinde de, bir parçaları olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Bununla bağlantılı olarak, internete düşen spor aplikasyonlarının sayısı da günden güne artıyor. Aynı zamanda Youtube üzerinden yayınlanan videolarda da sağlıklı yaşam ve fitness üzerine videoların da arttığını söylemek mümkün. Tam anlamıyla arz talep dünyası burada da karşımıza çıkmış gözüküyor.

Spor Salonları Kişiselleştirmeye Açık Olmalı

Bu salgın hastalığın uzun süre boyunca dünyadan yok olmayacağını artık herkes kabullenmiş vaziyette ve bu virüsle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu düzen içinde, spor endüstrisinde de değişiklikler yapılması gerekiyor. Bu değişiklikler arasında bir numarada kişiselleştirmeler yer alıyor. Spor salonları bu sürecin ardından, müşterilerine eskisi gibi toplu olarak hizmet veremeyecek. Bu durumda seyreltilmiş müşteri kapasitesiyle, hizmet verilmek zorunda kalınacak.

Yeni Kurallar Doğrultusunda Sorunlar ve Fırsatlar

Artık yeni kurallar var ve bu kurallar karşısında mali yükler artacak gibi gözüküyor. Özellikle pandemi öncesinde, satış konusunda deneyimsiz olan salonlar ve antrenörler bu süreç içinde büyük problemlerle karşı karşıya kalabilir. Fakat satış konusunda eğitim almış olan antrenörler bu süreci yıpranmadan atlatabilir. Çünkü dijitalleşme artmış olsa bile salonlara gelmeyi özleyen ve salon sporu yapmayı alışkanlık haline getirmiş büyük bir kesim var.

Sektöre karşı büyük önyargılar artmış durumda. Önyargılar arasında en büyüğü ise salonların temizlik ve hijyeninin eksik olabileceği. Spor salonunuzda bu yönden tüm önlemler alınmalı. Fakat bu yeterli olmayacaktır. Müşterilerinize vermiş olduğunuz bu hizmetin pazarlamasını yani geniş kitlelere tanıtımını gerçekleştirmeniz gerekmektedir.

Gelecekte Fitness

Deloitte’un Avrupa raporuna göre fitness sektörü 27,3 milyar avro hacme sahip. Bu geniş hacim pandemi sürecinin ardından farklı bir yöne evirilme eğiliminde. Birçok sektör gibi fitness sektöründe de dijitalleşme yaşanacak. Bu duruma ayak uydurmak isteyen antrenörler ve salon sahipleri müşterilerini kaybetmemek için onlara dijital hizmet sağlamalılar. Bu gerekse mobil uygulamalar ile gerekse farklı yollar ile gerçekleşebilir.

Çevrimdışı ve çevrimiçi mobil uygulamalar pandemi sürecinde birçok kişinin yöneldiği yöntemlerden bir tanesi. Kullanıcılar bu uygulamalar sayesinde dijital antrenörlere bile sahip olabiliyor. Fakat dijital antrenörler, belirli algoritmalarla yazılmış oldukları için ve kişilere özel hizmet veremeyeceği için bireyler bir noktada yine beşeri hizmet peşine düşüyor. Bu noktada antrenörler çevrimiçi hizmet fırsatını müşterilerine sunarak kişiye özel hizmet koşullarını müşterilerine sunabilirler.

Çevrim içi ve çevrimdışı uygulamaların yanında, pandemi sürecinden sonra en çok kullanılacak yöntemlerden biri ise yine dijital antrenörler ile fitness. Antrenörler hazırladıkları videolar ile müşterilerine hizmet sunabilecek. Eğer sizlerde bu hizmet sektörü içerisinde yer alıyorsanız, bir an önce bu dünyaya giriş yapmanızı tavsiye ederiz. Sizlerde fitness sektörü geleceği içerisinde kendinizi görmek istiyorsanız bu güncellemeleri yapmalısınız. Zira dünya üzerinde dijitalleşme hız kesmeden devam edecek ve dijitalleşme fitness sektörünü de içine alacakmış gibi gözüküyor.

Türkiye’de spor yapanların eğitimlerinde geriye kalacakları yanılgısı yaşanmaktadır. Bu büyük bir yanılgıdır. Spor,eğitimi destekler çünkü çocuklar spor yaparlarken fark etmeden ; Zaman kullanımı, takım olma, kazanma-kaybetme,özgüven kazanımı gibi bir çok şey öğrenirler. Aileler sporun destekçisi olmalı…

 

Bir fitness kulübü için kişisel antrenör hizmeti veriyor olmanın faydası göz ardı edilemez. Sadece üyelik dışı önemli bir gelir kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda kişisel eğitim ve üye devamlılığı da yakından bağlantılıdır.
Araştırmalara göre, kişisel eğitim hizmetlerini kullanan üyelerin kullanmayanlara göre üyeliklerini yenileme olasılığı daha yüksektir .

Sorun şu ki, antrenörler satış konusunda eğitimli değiller !

Bir antrenör ekibi yönetiyorsanız veya kendiniz bir antrenörseniz, potansiyel müşterileri en iyi şekilde nasıl belirleyeceğinize ve nasıl ilerleyeceğinize dair bilgiye ihtiyacınız olacaktır.

Birçok fitness yönetici ve personeli satıştan rahatsız oluyor ancak tesisinizin başarısı birinci sınıf bir satış elemanı olmanıza bağlı olabilir. Müşterilerin hizmetlerinize para harcamasını sağlayamazsanız, en yüksek bilinirliğe sahip olmak, en yeni makinelere sahip olmak veya en popüler müşterilere sahip olmak sizi kurtarmaz.

Kişisel antrenör hizmetlerinin satışında başarılı olmak istiyorsak bilmemiz gereken şeyin müşterilere korkularını ve endişelerini nasıl yenebileceğini söylemeyi bilmelisiniz diyebilirim. İtirazlar bellidir.Hazırlıklı olmalısınız.
Bir müşterinin sözünü hiç kesmeden dinlemelisiniz.Hatta sonrasında cümlelerini tekrarlayıp cevaplara öyle geçmekte fayda da olacaktır. Yaklaşımınızın süreç için çok önemli olduğuna inanıyor. Ama ilk etapta konuşma yapmak için insanlar ile yüz yüze olmanızın önemli olduğunu bilmelisiniz.Anlayış göstermeniz, sorular sormanız,bilgiler vermeniz ve bunu göz teması ile yapmanız gerekiyor. Her şey bağlanmakla ilgili.Özel ders satışında insanları önünüze getirmelisiniz.

Ücretsiz seanslar,eğitmenlerin potansiyel müşteriler ile yüz yüze kalmasını sağlamak için iyi bir yol. Buna “test sürüşü” diyebiliriz.
Bazen ücretsiz hizmet sunduğunuz kişiler büyük fark yaratabilir.Pazarlamaya çok para harcamak yerine, doğru kişilere ücretsiz hizmet verebilirsiniz.Bir çok ünlü fitness kulübü büyürken bu yöntemi kullandı. Ücretsiz eğitim verdiğiniz kişilerin devam etmesini ve ücret ödemesini sağlamakta sizin elinizde.Bu şekilde bir yöntemle sadece yeni müşteriler kazanmazsınız, yürüyen reklam panolarınınız olabilir.
Bir hastane veya okul ile dört haftalık bir fitness çalışması için gönüllü aradığınızı söyleyerek kontak kurabilirsiniz.Daha önce yapılmış bir çalışmadan örnek verecek olursam ; Çalışmaya kaydolan 31 katılımcıdan 15’i müşteri olarak devam etmeye karar verdi.
Müşterileriniz için kelebek etkisi yaratın. Siz onlara bir adım atın onlar daha fazla gelecektir. Bilginize,hizmetinize ve iletişimize güvenin. Güvenmiyorsanız eksik yanlarınızı geliştirin. Güven buradaki sihirli kelime. Siz kendinize güvenirseniz,size güveneceklerdir.

Çok iyi şeyler satıyorsunuz. İyileştirilmiş sağlık ve zindelik, daha fazla enerji, artan güven ve özgüven.
Kendinize ve hizmetlerinize inanmalısınız.Siz fiyata takılmamalısınız…

Yıl 2020  ve Corona virüs ile mücadele ediyoruz. Bizi her şeyi yeniden düşünmeye iten bu mücadele aslında güçlenerek çıkmayı ümit ettiğimiz bir süreç. Herkes için sağlık diliyorum.
Her şey yeniden gözden geçiriliyor ise fitness sektöründe yer alan firmalar da bunu yapacaktır diye düşünerek bu yazıyı yazıyorum.
Fitness sektörü için 1981-1996 yılları arasında doğan nesil oldukça önemlidir. Bunun bir sebebi var. 2019 tüketici raporuna göre, sağlık kulübü endüstrisindeki en büyük grubu burası oluşturuyor. Anlaşılması kolay bir gruptan bahsetmediğimiz için durum oldukça karmaşık aslında. Y kuşağının ekonomik durumu benzersizdir ve davranış kalıpları dışsal durumlarını yansıtır. İnternet ile büyüyen ilk nesil olarak, hem yeni bir tüketici türü hem de genç nesiller için bir prototip oluşturmaktadırlar.
Bu kuşağın 2020’de tüm tüketici harcamalarının en az% 30’unu oluşturması bekleniyor!!!
Harcama alışkanlıkları incelendiğinde aslında kulüplerin pazarlama ve satış üzerine yapması gereken hamleleri görüyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Düşünüyorum ama bunun okunabilmesi, yorumlanması ve hayata geçirilmesi için aksiyon alınması maalesef ki o kadar kolay olmuyor. Klasik satış modellerinin, çağa ayak uydurmayan kampanyaların ve en önemlisi bir şey üretmek istemeyen yöneticilerin sonuna geldik. Adına ekonomik kriz denilecek…

Y kuşağı en büyük müşteri kitlesi ise onları öne çıkaran 5 temel özellikten bahsedeyim. Ülkeyi ve dünyayı korona virüs terk ettiğinde yapılacak aksiyonlara katkım olsun.
1. Y kuşağı sağlık ve zindeliğe öncelik vermektedir.
Yakın tarihli bir raporda , sağlık ve zindelik için eğitim masraflarından daha fazla para harcamaya istekli oldukları belirtiliyor. Sınırlı harcama gücü nedeniyle önceliklerini ayarlamayı öğrendiler ancak sağlıklı yaşam, zihinsel sağlık ve sağlığa büyük önem verirler. Bu elbette çok iyi bir haber.

2. Y Kuşağı, yüksek ilgi bekliyor
Araştırmalar diğer yaş gruplarına göre kişisel eğitim ve küçük grup eğitimine yönelme olasılığının daha yüksek olduğunu bulmuştur. Ayrıca çok amaçlı kulüplere göre butik deneyimi tercih ediyorlar, bu da kulüplerin daha geleneksel tesislerde butik tarzı deneyimler sunmanın yollarını bulmasını zorunlu kılıyor.

3. Y kuşağına hizmet edebilmek için mobil yetenekli olmalısınız.
Bu nesil hem zaman hem de para olarak çok fazla çevrimiçi harcama yapan bir nesildir. Yapılan araştırmalar  % 67’sinin mağazadan daha fazla çevrimiçi alışveriş yapmayı tercih ettiğini ve satın alma işlemlerinin% 54’ünü çevrimiçi yaptığını buldu. Ve bunu masaüstü tarayıcılardan yapmıyorlar; akıllı telefonlarını kullanıyorlar! Kulübünüzün güncel mobil yeteneklere sahip olması gerekir, aksi takdirde bu tüketiciler sizi terk edecektir.

4. Y kuşağı araştırmaya yöneliktir; Çevrimiçi değerlendirmeleri okuyor ve güveniyorlar .
Güven burada anahtar kelime. Her 10 kişiden 8’i çevrimiçi olarak en az bir inceleme okuyana kadar “satın alma işlemini tamamla” yı tıklamaz. Bir raporda sosyal medyanın birincil alışveriş bilgisi kaynağı olduğu bulundu. Orada değilsen, onların radarında değilsin. Sosyal medya sitelerinde olumlu ve ilgi çekici bir varlığa sahip olmalısınız.

5. Ödüller, indirimler ve esneklik istiyorlar .
Asla bir fix menü vermeyin . Tek bedene uyan bir yaklaşım işe yaramaz. Y kuşağı, “alakart” nesildir. Kendi deneyimlerini oluşturabilecekleri seçimleri severler. Bu gerçek, kablolu televizyonuna karşı tutumlarına en iyi şekilde yansır, çünkü onlar geleneksel kablolu tv modellerinin düşüşünden sorumlu birincil nesildir. Ayrıca sadakat ve ödül programlarından yanalar hem de oldukça çok. Bu kuşağın üçte ikisi en az bir sadakat programına üye..

Bunların hepsi var mı? O zaman sorun yok gibi.
Evde kalın, sağlıklı kalın…

Dünya her geçen gün daha zor bir yer haline gelmeye başlıyor olacak ki başka gezegenlerde hayat arıyoruz…

Tüketmek insanın doğasında olan bir eylem. Gereğinden fazla tüketmek ise modern çağın bir hastalığı. Her şeyden daha fazla istiyoruz. Daha fazla yemek, daha fazla giysi, daha fazla sevilmek… Bu durum devam ettikçe dünya gerçekten yaşanması zor bir yer olmanın hakkını verecek ve kaynaklarını tüketecektir.
Dünya basını yazıyor, dernekler ses getirecek eylemler yapıyor, popüler kişiler tüm iletişim yollarını kullanarak “tükeniyoruz” diyorlar. Bu çağrıya ses vermek bir insanlık görevi haline gelmiştir ve yapılması gerekenlerin kusursuz bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Türkiye istatistik kurumunun yaptığı bir açıklama dikkatimi çekti; trafikte yirmi üç milyon civarı araç olduğunu belirttiler. Bu araçların ay içinde sadece 1 kez yıkandığını düşünerek tüketilen suyun ne olabileceğini düşündüğünüzde akıl almaz bir rakama ulaşabilirsiniz. Bir yıkama esnasında 100 litre civarı su tüketildiğini belirterek hesap yapmanızı kolaylaştırabilirim. Bu kadar su tüketiminin olması ve buna müdahale edilmemiş olması dünya için acil düşünülmesi gereken bir konu diye düşünmeye başladım.

Dünya için suyun ne kadar önemli olduğunun farkında olarak 2018 yılı itibari ile bir projeye başladık. Proje dünyanın geleceği için önemli olduğu kadar kullanıcısına daha önce hiç görmediği bir deneyim sağlayacak bir iş modeli olarak 2019 yılının ortalarında hayata geçti. Suyu koruyan yeni nesil iş “Dust Hunters”.

Klasik bir oto yıkama esnasında ne kadar su kullanıldığını yukarıda kısaca anlatmıştım. Bunun çözümü ise suyu buhara çevirerek su tüketimini azaltmaktı. Bu teknoloji sayesinde yıkama esnasında kullanılan su 8 litre civarına düşüyor ve bu rakam %90 tasarruf demek.

İş modeli olarak buharla araç yıkama fikri çevreci olmanın dışında bir yenilik demektir. Yenilikler çevreye duyarlı olarak hayata geçerse dünya bizim evimiz olmaya devam eder ve alternatif yaşam alanları sadece öğrenmek için olurlar.

Tüketimde tasarruf etmeyi öğrenmeli, geliştirmeyi düşündüğümüz projelerin çevreyi korumasına özen göstermeliyiz.
Gelecek bu neslin sorumluluğunda!

Binlerce metrekarelik alanlara kurulan ve birbirinden farklı hizmet sunan spor tesislerinin çeşitliliği ne olursa olsun, üyelerin birinci tercihi; hijyen!

IHRSA’nın (International Health Racquet & Sports Club) araştırmasına göre; Türkiye’nin en büyük metropollerinden biri olan İstanbul’da, son 5 yıl içinde her yıl 15 büyük ölçekli spor merkezi açılıyor.

Son yıllarda spor merkezlerine giden üye sayısının yüzde 25 oranında arttığı belirtiliyor. Sunulan bir çok farklı hizmete rağmen üyelerin ilk tercihi “hijyen” oluyor.

Türkiye’de fitness sektörünün gelişimine katkı sağlayan ve uzun yıllar spor yöneticisi olarak çalışan Carrera Fitness&SPA Merkezi’nin Genel Müdürü Yalçın Yaşar; spor salonu seçerken üye tercihlerini şöyle anlattı.

Yaşar; “Yüksek lisans tezimi hazırlarken yaptığım araştırmanın sonuçlarında ve yıllardır çalıştığımız spor merkezlerinde ki deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, hizmet kaliteniz, hizmet çeşitliliğiniz ne olursa olsun üyelerin ilk tercihi hijyen oluyor.

Özellikle tuvalet ve duşlarda ki hijyen en dikkat edilen detay olarak birinci sırada yer alıyor. Büyükşehirlerdeki trafik göz önünde bulundurulduğunda üye için lokasyon ikinci tercih nedeni olarak karşımıza çıkıyor.

Sporsever; ya işine yakın ya da evine yakın bir merkeze üye oluyor. Üyelerin diğer tercih nedenleri arasında ise; hizmet çeşitliliği ve yaratılan güven ortamı yer alıyor. Ücret çok önemli bir neden gibi düşünülse de birçok merkezin ulaşılabilir rakamlar olduğunu vurgulamak gerekir.

Çünkü sigara gibi alışkanlıklara ayda ortalama 200 TL gibi bir rakam ayrılabilen kişi, sağlık için, spor için düzenli ve güzel alışkanlıklar için bu rakamları ayırabilir.” diye konuştu.

Sosyal buluşma alanları fitness merkezleri

fitness merkezleri

Spora başlayan her bireyin, ya zayıflamak veya formunu korumak, kilo almak ya da vücut geliştirmek için fitness merkezlerine gittiğini söyleyen Yalçın Yaşar grup egzersizlerinin motivasyonu ve sosyalleşmeyi arttırdığına dikkat çekti. Spor Salonu Seçerken dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:

Spor merkezi seçerken

  • Fitness Merkezlerinde özellikle hijyene dikkat edin.
  • Evinize veya işinize en yakın lokasyonu tercih edin.
  • Ödeme yaparken özellikle kartla ödeme yapıyorsanız; şirket isminin yer aldığı post cihazını kullandığınızdan emin olun.
  • Antreman süresince size doğru hareketi gösterecek, deneyimli eğitmenlerin bulunmasını önemseyiniz
  • Fitness merkezi çalışanlarının sizde güven uyandırması ve o merkeze geldiğinizde kendinizi iyi hissediyor olmanız tercih nedenidir.
  • Salona gelme nedeninize göre hizmet çeşitliliği önem kazanır.
  • Grup aktivitelerini seviyor ve sosyalleşmek istiyorsanız grup egzersizlerine katılabilirsiniz.
  • Bireysel çalışmayı seviyorsanız, birebir hocalarla çalışmalı, grup aktivitelerini tercih etmemelisiniz.

Sevgili spor ve sağlıklı yaşam tutkunları!.. Fitness merkezlerine üye olunarak yaza hazırlanmanın en popüler olduğu döneme girdik. Size, doğru kararı verdirip hedefinize ulaştıracak spor merkezlerinin neler içermesi gerektiğini, bir spor pazarlaması uzmanına sorduk… Sorularımızı, Ataşehir Ağaoğlu MyClub Üyelik Hizmetleri Müdürü Sayın Yalçın Yaşar yanıtlayacak…

Yalçın Bey, bize kendinizden biraz bahseder misiniz?

2004 yılından bu yana ülkenin spor bilincinin artması için çalışmalar sarf ediyorum. Uzun bir yol olduğunu bilerek çıktığım bu yolda, binlerce insanın daha bilinçli, daha ekonomik, daha verimli spor yapmasını sağladım. Bu iş mutluluk veren bir iş.

Spora vakit ayırıyor muyuz?

2005 senesinde fitness merkezleri sayısı, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Şimdilerde ise şubeli kulüpler, özel ders stüdyoları, açık hava sporları gibi birçok konuda ayrışan yerler oluştu ve hepsi de kapasitesini doldurabiliyor. Bu durum “çok spor yapıyoruz” anlamına gelmesin!.. Geldiğimiz noktanın iyi olduğunu söylemek için bu detayları veriyorum. İyi yoldayız.

Neden bu dönemde, yani kış ortasında spora talep artıyor ?  

Bu dönemde bana gelen müşteriler, genel olarak bir hedefe daha çabuk ulaşmak için gelirler. Düğüne, mezuniyete, plaja vs. gibi bir sebep göstererek “yetişmeliyiz” derler. Ben ve meslektaşlarım da onlara hedeflerine ulaşacakları uygun üyelikleri yaparlar. Bizim insanımız sona bırakmayı sever. Bu nedenle talebin bu dönemde arttığını düşünüyorum.

Bir spor merkezinde nelere dikkat edilmelidir?

Hijyen, bu konuların en başında gelen konudur. Birçok kişinin aynı alanı terleyerek ve dokunarak kullandığını düşünürseniz, bu konuya özel hassasiyet gösterilmesi gerektiğini söyleyebilirim.

Zaman herkes için çok kıymetli ve kaybettiğinizde geri koyamıyorsunuz. O nedenle lokasyonun zaman kazandırması gerekir. Spor merkezinin işe veya eve yakınlığı çok önemlidir. “O trafiği çeker, ama yine de oraya giderim” veya “ben orayı çok beğendim mutlaka oraya gitmeliyim” dediğimiz yerler de olur ancak; Gidilemediğini ve “spora başlayacağım” diye çıkılan yolda, spordan uzaklaşıldığını, birçok kez deneyimledim…

Hedefe ulaşmanın en kısa yolu sizce hangisi ?

Ben, grup halinde yapılan dersleri tavsiye ederim. Öncelikle disiplin kazandırır. Saati bellidir, hocası bellidir. Gününüzü ona göre ayarlarsınız. Zumba ve Knock Out gibi yüksek tempolu dersleri tercih edebilirler.

Bir spor arkadaşı sizi hedefe daha çabuk ulaştırır çünkü sizi teşvik eder.

Özel bir eğitmen ile yapılan egzersizlerde tüm bilimsel detaylara uyulur. Bu nedenle hedefe ulaşmak daha kolaydır. Sosyal medya üzerinden herkesin bu işe merak sardığını gözlemliyorum. O nedenle, eğitmenin iyi seçilmesi sonucu direk etkileyen bir detaydır.

Bir spor merkezine üye olmak için ayrılması gereken ortalama bütçe ne kadar olmalıdır?..

Bu ne istediğiniz ile direk bağlantılıdır. Birçok tesis, tüm imkanları (fitness, yüzme, squash, grup egzersizleri vs.) aynı anda sunmakta ve aylık 250 lira civarında ücret istemektedir. Sadece grup dersi veya sadece cross fit gibi egzersizlerin yapıldığı tesisler, sektörde yer almaya başladılar ve aylık olarak 150 lira civarında ücret istiyorlar. Ücret, beklenti ile doğru orantılıdır ve şu an 50 liraya spora başlanabilmektedir.