fbpx

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, sporun tüm dallarının Türk gençliğinin milli terbiye ve gelişiminin temel unsurlarından kabul ediyordu. Bu nedenle de Türk gençliğinin sporun tüm dalları ile ilgilenmesini, kendilerini geliştirmelerini ve başarılı olmalarını istiyordu. Atatürk, geleceğin gençlerin elinde olduğunu bilen ileri görüşlü bir liderdi. Geleceği inşa edecek olan gençlerin bilimin ışığından ayrılmasını istemez hem mental açıdan hem ahlak ve zihinleri açısından hem de bedenen kendilerini geliştirmelerinin gerekli olduğunu savunmuş bunun için de spora ve sporsal faaliyetlere son derece önem vermiştir. Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” diyerek sporcuların yalnızca bedenlerini ve yeteneklerini geliştirmelerinin tek başına bir anlamı olmadığını savunuyor ve bir sporcunun daima başarılı olabilmesi için bedeni ve yeteneğinin yanında ahlakının ve zekasının da önemli olduğunu söylüyordu. Günümüzde spora, eğitime, bilime verilen önem ve yatırım giderek azalırken Atatürk geleceği gören eşi benzeri olmayan bir liderdi. Savaş sonrası dönemlerde bile eğitime, bilime ve spora yatırım yapmayı ihmal etmedi.

Atatürk’ün Sevdiği Spor Dalları

Kürek çekmeyi seven Atamız İstanbul’a her gelişinde de Florya’da mutlaka sandal ile kürek çekerdi. Kürek çekmek dışında at binmeyi de çok seviyordu. Yalnızca erkeklerin at binmede başarılı olduğunu düşünenlerin aksine “Ata en iyi binen yalnız Türk erkekleri değildir. Türk kadını da bu işi çok iyi bilir” diyerek kadın-erkek ayrımı yapmadan tüm Türk milletini spora çağırırdı. Ayrıca “Türk milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile harman yerinde güreşirken görürsünüz” diyerek güreş sporunu Türk milletinin milli sporu olarak nitelendirmiştir. Öyle ki kendisi de güreşmeyi çok severdi. Güreş Milli takımımızın İtalya’yı yenmesinin üzerine tüm takımı Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet etmiş ve hepsini teker teker tebrik etmiştir.

Atatürk’ten Spor Tavsiyeleri

Atatürk’ün spora olan ilgisi çocukluğundan itibaren vardı. Sporun başarıda temel taşlardan olduğunu düşünüyor ve ilk tavsiyesini de 1915 yılında vermişti. 1915 yılında “Osmanlı Gençlik Dernekleri” Genel Müfettişi olarak atanmıştı. Atamasından kısa bir süre sonra spor ile ilgili bir rapor hazırlamış, raporunda okullarda verilen beden eğitimi dersinin daha fazla olması gerektiğini savunarak dönemin hükümetine sunmuştu. 1932 yılında Halk Evi kurulması için talimat verdi. Halk evlerinin önem ve öncelik vermesi gereken konulardan bir tanesinin de spor olduğunu söylemiştir. Sporun, ulusal eğitimin vazgeçilemeyecek bir temel olduğunu savunan Atatürk, Türk milletinde spora olan ilginin uyandırılması gerektiğini bunun için de sporun ulusal bir etkinlik haline getirilmesinin önemli olduğunu sözlerine eklemiştir.
Milli Mücadele’nin başlaması gerektiğini düşünen Atatürk, Kuvayi Milliye’yi kurmak için 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a gider gitmez TBMM’nin kararı ile “19 Mayıs 1919 Gençlik ve Spor Bayramı” ilan etmiştir. Sporun bir milletin başarısında temel etkenlerden biri olduğunu düşünüyordu. Sporda da başarının bilimin ışığından ve izinden ayrılmadan elde edildiğini savunuyordu. 1922 yılında “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” nı kurarak spora ve sporcuya ilk kez yardım elini uzatmıştır. Spora gerekli önemi veren ileri görüşlü liderimiz Atatürk spora Nutuk’ta da yer vermiştir;

“Her türden spor etkinliklerini, Türk gençliğinin ulusal eğitiminin ana unsurlarından saymak gerekir. Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan çok daha ciddî ve dikkatli davranması, Türk gençliğinin spor bakımından da ulusal heyecan içinde özenle yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır”.

Yıllar öncesinde sporun ne kadar önemli olduğunu her zaman söyleyen ve çalışmalar yapan Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin ileriye gidebilmesinin temel etkenlerinden birinin spor olduğunu belirtmiştir. Sporcunun kendisini hem bedenen hem ahlak hem de ruhen geliştirmesinin kişiyi ve ülkesini ileriye götüreceğinin de altını her zaman çizmiş ve şöyle söylemiştir;

“Dünyada spor hayatı, spor alemi çok önemlidir. Bu kadar önemli olan spor hayatı bizim için daha önemlidir”.

Türkiye’de Aile Şirketleri Neden Batar?

Aile şirketi insanlardan uzun yaşayan, nesilden nesle aktarılan, başarısı sürdürülebilir olan ve ailenin ana hissedar olduğu yapılanmadır. Aile şirketlerinin ömrü kurumsallaşarak başarılarını sürdürülebilir hale getirmeleri ile uzar. Ancak ülkemizde kurumsallaşmış yapıdaki aile şirketi oldukça azdır. Aile ve iş ilişkilerinin keskin hatlarının belirlenmemesi, ana hissedar olan aileden yeterli güç alınamaması ve kurumsallaşamama ülkemizde aile şirketlerinin başarılarını sürdürülebilir hale getirememesine ve ayakta durmakta zorlanmasına neden olur. Kurumsallaşma ise iki şekilde mümkündür. Bu yollardan ilki şirketin kurumsallaşmasıyken diğeri aile ve iş ilişkilerinin kurumsallaştırılmasıdır. Kurumsallaşma noktasında yapılan hatalardan dolayı da genellikle Türkiye’de aile şirketleri batar. Peki Türkiye’de aile şirketlerinin genellikle batmasındaki ana sebep nedir?

Aile Şirketlerinin Yaptıkları Hatalar Nelerdir?

Ülkemizde aile şirketlerinin başarılarını sürdürememesi ve batma noktasına gelmesindeki temel sebep başta aile üyeleridir. Şirket sahiplerinin girişimciliğe odaklı, fırsatları yakalayarak değerlendirebilen, maksimum verimi gözetebilen ve krizi fırsata çevirebilen kişiler olması gerekir. Şirket çalışanlarının ise profesyonel, işin nasıl yapılması ve yönetilmesi gerektiğini bilen kişilerden oluşması gerekir. Ülkemizde aile şirketleri tüm bunların aksine genellikle çekirdekten gelen ve tüm işlere hakim olan kişilere aittir. Bu nedenle de şirket sahipleri odaklanmaları gereken konulardan ziyade profesyonel çalışanların işlerine odaklanır ve çalışanlarına olması gerekenden daha fazla müdahalede bulunur. İşlerine olması gerekenden daha fazla müdahalede bulunulan çalışanlar ise bir noktadan sonra işini olması gerektiği gibi yapamamaktan şikayet ederek işten ayrılır. Şirket sahiplerinin yönetimde bulunması gayet doğaldır ama çalışanları organize eden aile üyesi dışında bir yönetici bulunmaması şirket içerisindeki aile ve çalışan dengesini bozar.
Nesil çatışması, aile şirketlerinin ayakta kalamamasının nedenlerinden bir tanesidir. Yaşı ilerleyen neslin işi artık bir sonraki nesle devretmesiyle başlayan bu çatışmanın sebebi ise genellikle bir önceki neslin yeni nesle olan güven problemi, güvensizlikten dolayı ortaya çıkan kaygı ve sonunda işe devamlı olarak dahil olma çabalarıdır. Bir diğer sebep ise yeni gelen neslin, işe bir önceki nesil kadar bağlı olmamasıdır. Bunun sebebi ise “Ortada bir aile şirketi var ve şirketin yaşaması gerekiyor” mantığı ile yeni nesle seçim fırsatı verilmeden şirketin başına getirilmesidir. Bu gibi durumlarda, gelen yeni nesil kendi özgürlüğünü yakalayabilmek için önceliklerini aile şirketine vermez ve kendine yeni alanlar keşfetme peşine düşer. Günün sonunda da işler rayından çıkmaktan kurtulamaz. Tüm bunların dışında ise aile şirketlerinin batma noktasına gelmesindeki sebep, aile üyelerinin ortak bir değer, vizyon ve misyon sahibi olamaması ve hedefleri kısa vadeli planlar üzerinden yürütmeye çalışmasıdır.

Aile Şirketleri Nasıl Ayakta Kalabilir?

Öncelikle şirketin değerleri, vizyonu ve misyonu tüm aile üyelerinin ortak kararı ile belirlenmelidir. Gerektiği her yerde ve anda zor kararlar alma cesareti gösterilmeli ve fedakarlıklar tüm aile üyeleri tarafından yapılmalıdır. Hedefler uzun vadeli düşünülmeli, kısa vadeli planlara odaklanarak vakit kaybına sebep olunmamalıdır. Şirket içerisindeki işleyişi denetleyebilecek ve hataları objektif bir şekilde bularak düzeltilmesini sağlayacak bir departman oluşturulmalıdır. Ayrıca oluşturulacak bu denetleme departmanı aile üyelerinden bağımsız kişilerden oluşturulmalıdır. Avustralyalı ünlü yönetim bilimci Peter Drucker’ın dediği gibi:
“Aile, şirkete hizmet ettiği sürece, her ikisinin de sağlıklı bir şekilde devamlılığı sağlanır. Fakat sadece şirket aileye hizmet etmeye başlarsa, ikisinin de sonu iyi olmaz”.

Bir markanın kalıcı olabilmesini, insanlar tarafından birbirlerine tavsiye edilmesini ve her şartta yine de müşterileri tarafından terk edilmemesini sağlayan en büyük şey nedir? Markanın kalitesi, sektörel pazar içindeki rakiplerinden farklı olarak sundukları, verdiği hizmetin oluşturulan standardın altına düşmemesi, hijyeni ve düzeni mutlaka müşterilerin en çok önem verdiği kriterler arasındadır. Fakat bir markanın pandemi gibi en zor dönemlerde bile ayakta kalabilmesini ve unutulmamasını sağlayan en önemli kriter mutlaka ilgisiz olmamaktır. İlgisiz olmak rakipler bir yana zincir markalarda şubeler arasında bile farklı algıya sebep olur ve marka prestijini gölgeler.
Markaların kalıcılığını ve popülaritesini ayakta tutan kuşkusuz akıllara kazınan müşteri deneyimi sunmalarıdır. Müşteriler ile birebir iletişim personeller ile sağlandığı için müşterilere gösterilecek tutum ve davranış oldukça önemlidir. Çoğu zaman müşteriler eski zamanlarda olduğu gibi çalışanların devamlı yanlarında hareket etmesini istemez. Aslında bakılırsa pek de haksız sayılmazlar ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta müşteriyi rahat bırakmak adına ona karşı ilgisiz davranarak yalnız da bırakmamaktır. Bir spor salonunuz olduğunu düşünelim, rakiplerinizden çok daha fazla alt yapı ve alternatife sahip olduğunuzu varsayalım. Müşterilerinizle ilişkinizin ise sıradan ya da ilgiden biraz uzak olduğunu hayal edelim. Her ne kadar müşterileriniz alt yapı ve alternatiflerinizi sevse de ilgisizliğiniz ve kendilerine karşı sergilediğiniz tutumunuzdan dolayı nihayetinde sizden koşar adımlarla uzaklaşır. Tam tersini de düşünebiliriz. Rakiplerinizin sizden daha fazla seçeneğe sahip olduğunu ya da sizinle eşit şartlarda olduklarını düşünürsek müşterileriniz mutlaka hem sizi hem rakiplerinizi tanımak isteyecek ve gün sonunda ilgili ve sıcak davranan tarafı seçecektir. İşte tam olarak söylemek istediğim bu, ilgili olmak.

En Doğru Strateji Müşteriye İlgili Davranmaktır!

Akşam yemeğinde masanızda olan aperatifler tek başına sizin için anlamlı olur mu? 20 çeşit aperatif de olsa mutlaka ana yemek görmek istersiniz. Ancak o zaman aperatiflerin bir anlamı olur. Bir markayı yönetmek ve markanın tercih edilen olmasını sağlamak da müşterilerinize gösterdiğiniz orantılı ilgi ile mümkündür, onlara göstereceğiniz ilgi menünün ana yemeğidir. Göstereceğiniz ilgi ile müşterileriniz için aperatiflerinizin yani sunduğunuz hizmetin bir anlamı ve önemi vardır. Peki orantılı ilgi ne demektir?
• Mağazanıza ya da salonunuza gelen müşteriyi eğer yoğunluk yoksa maksimum 1 dakika içinde “Hoşgeldiniz!” kadar basit bir cümle ve gülümseme ile karşılamanız onlarda ilk olumlu düşüncenin temellerini oluşturur. Tabii yoğun olduğunuz zaman anında müşterilerinizi karşılayamayabilirsiniz. Bu durumda da küçük bir göz teması ve gülümseme ile varlıklarının farkında olduğunuzu ve ilk fırsatta ilgileneceğinizi onlara gösterebilirsiniz.
• Müşterilerinizin ihtiyaçlarını iyi anlayın. İnsanlar onlara bir şey satılmasını sevmez, insanlar kendi istekleri ile bir şey satın almayı sever. Bunun ayrımının farkında olmalısınız. Bu nedenle de müşterilerinize soru sorduklarında kısa cevaplar vermek yerine onları tatmin edecek cümleler kurun. Böylece hem onları sıkmamış olursunuz hem de kendisini anladığınızı hissettirirsiniz. Dolayısıyla müşteriniz sizinle iletişim kurmaktan keyif alır ve her zaman sizi tercih eder.
• Müşterilerinize ön yargı ile yaklaşmamalısınız, satın alacak ya da almayacak kalıbına sokmak gibi. İşinde profesyonel olan satış uzmanları mutlaka ki hangi müşterinin bir şey satın alıp almayacağını ilk görüşte anlar. Fakat unutmayın ki satış uzmanları tüm müşterilerine eşit şekilde ilgiyle davranarak profesyonelleşir.
• Müşterilerinizi “Hoşgeldiniz!” diye karşıladığınız gibi sıcak bir şekilde uğurlamanız da onlarda bırakacağınız son izdir ve oldukça önemlidir. Unutmayın ki insanlar nasıl karşılandıklarını ve nasıl uğurlandıklarını asla unutmaz. Uğurlama yaparken de müşterilerinizi ayırt etmeyin. Kişinin o sırada bir şey satın almaması önemli değildir. Fakat sıcak bir şekilde karşılandığı gibi uğurlanan kişi mutlaka size geri gelecektir.
Sıcak bir karşılama, ihtiyaçlara yönelik ilgili davranış ve içten bir uğurlama müşterilerinize karşı ilgili olduğunuzu gösteren ve sizi yukarı taşıyacak en önemli kriterlerdir. Verdiğiniz hizmette farklılaşmanızın en önemli adımı müşterilerinize sunacağınız hizmet ya da üründen ziyade onlara göstereceğiniz tutumunuz ve yaklaşımınızdır. Unutmayın en büyük rakibiniz “İlgisizlik”!

Aynı türde olduğu halde birbirinin birebir aynısı olan bir ağaç gördünüz mü ya da aynı cins oldukları halde birbirinin aynısı olan bir hayvan? Sizce kökleri dallarından fazla olan bir ağaç mı fırtınaya dayanır yoksa dalları köklerinden fazla olan bir ağaç mı? Şimdi bu soruları insanlar üzerine uyarlayalım. Sizce ufacık bile olsa bir farkı olmayan ikiz var mıdır? Çok bilen mi daha çabuk unutulur yoksa bildiklerini icraata döken mi? Bugün sizlerle farklı olmanın önemini ve farkımızı nasıl ortaya koyabileceğimizi konuşmak istiyorum.
Hayatımız boyunca neye odaklanarak hareket ederiz? Bu hayatta yaşamak mı yoksa yalnızca vakit geçirmek mi sizin tercihiniz? Tabii yaşamak. Adımız, yaşadığımız dönemde çevremiz sayesinde bir şekilde hatırlanır. Fakat öldükten sonra hatırlanmayı, bu dünyaya bir iz bırakmayı kim istemez? O halde artık harekete geçmenin vakti geldi, zaman hızla akıyor. Her insan çocukluğundan itibaren kendisine ait bir ekosistem oluşturuyor. Genellikle ilişkilerindeki kişileri, arkadaşlarını kendisine oldukça benzeyen kişilerden seçiyor. Aslında bu yanlış bir davranış değil aksine etkili ve aktif bir iletişim kurabilmenin yok sayılamaz bir kuralı. Fakat bazen bireyler kendilerini bu ekosisteme tamamen bırakıyor ve çevrelerindeki kişilerle birebir aynı şekilde hareket ediyor. Sonuçta da ortaya rutin bir yaşam çıkıyor. Yalnızca bir şeyler öğrenilen, aklımıza farklı bir fikir gelse bile bunu icraata dökmediğimiz, farkımızı ortaya koymadığımız ve hayata karşı adım atmak yerine hayatın bizi ilerletmesine izin verdiğimiz bir rutin…

Görülmek ve Hatırlanmak İstiyorsan Farkını Oluştur!

İnsanoğlu doğası gereği önce bir yere ait olmak ister. Amerikalı ünlü akademisyen ve psikolog Abraham Maslow, “Aidiyet duygusu, insanları bir arada tutan bir çimentodur” der. Fakat devamında da insanlar bir yere ait olduğunu fark ettikten sonra orada farklı olmak ister diye ekler. Farklı olduğumuzu göstermek bazen liderlik özelliği ortaya çıkarken çoğu zaman fikirlerimiz ve tabii bu fikirleri icraata dökmemiz ile mümkün olur. Bir youtube kanalı düşünelim. Herhangi bir şey hakkında fikir edinmek istediğimiz zaman karşımıza çıkan herhangi birini izlemek yerine adını ezberlediğimiz bir kişiyi tercih ederiz. Hatta o kişi aklımıza kazındığı için vakit buldukça yeni videolarını ihtiyacımız olmadığı halde takip ederiz. Çünkü o kişi, binlerce kişi içerisinde anlatım tarzı, güvenilirliği, samimiyeti ya da anlatım yolu stratejisi ile farkını ortaya koymuş ve akıllarda kalmayı başarmıştır. İşte tam olarak bunu yapmalı tüm insanlar. Kiminle konuşursak konuşalım eminim birçoğunun bir fikri vardır. Ama farklı olmayı sağlayan bir fikre sahip olmak değil bir fikri hayata geçirmektir. Peki nasıl yapabiliriz?

Farkını Ortaya Koymanın Yolları

Farklı olmak, farklı olanı taklit ederek olmaz. Farklılaşmak istiyorsanız öncelikle tamamen kendinize odaklanmanız gerek. Nerede olduğunuzu, neler yaptığınızı, ne istediğinizi, nelerden hoşlandığınızı ya da hoşlanmadığınızı kısacası kendinizi çok iyi analiz etmelisiniz. Sonrasında ise fikrinize odaklanmalısınız. Fikrinizin gerçekliği var mı, buna karar vermelisiniz. Fikriniz ile ilgili gerekli tüm araştırmaları yapmalı ve kendinize bir rota çıkarmalısınız. Bu noktada not almaktan asla kaçınmayın. Her şeyi aklıma yazıyorum ben demeyin ve mutlaka notlar alın. Farkınızı ortaya koyacak olan bu fikri hayata geçirme yolunda sırasıyla neler yapmanız gerektiğine karar verin. Artık yola çıkmanın zamanı geldi. Bu süreçte sizi ciddiye almayacak olanlar, destek vermeyecek olanlar ya da fikrinizi reddedecek olanlar muhakkak olacak. Eğer fikrinize ve farkınızı ortaya çıkaracağınıza gerçekten inanıyorsanız bu yolda gelen tüm negatif tepkileri unutun ve yolunuza son hızıyla devam edin. Yolundan vazgeçmeyen herkes mutlaka kazanır. Ayrıca herkes farkını ortaya koyacak kadar cesaretli de değildir. Unutmayın, “Farklılaşmak Ayrışmaktır!”

Mart 2020’ye kadar alışık olduğumuz tüm düzeni bir anda alt üst eden pandemi dönemi hayatımızda neleri değiştirdi? Birçoğumuzun online olarak çalışmaya başlaması, çocuklarımızın online eğitim alması, alışverişimizi online olarak yapmaya başlamamız yalnızca en çok konuşulan değişkenlerden oldu. Peki, bunların dışında? Bildiğiniz gibi pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi spor sektörü oldu. Yeni normal düzene ilk geçtiğimiz zaman spor sektörünün aldığı yaraları hızla saracağını umut etmiştik. Fakat Covid-19 sürecinin giderek uzaması sektörlerin aldıkları yaraları saramadan daha fazla zarar görmesine sebep oldu. Ama tabii ki gelişen teknoloji sayesinde de boş durmak yerine tüm sektör teknoloji ile ortak bir şekilde çalışmaya başladı. Böylece spor sektöründeki teknolojinin giderek ilerlemesine ve kullanıcılar arasında yaygınlaşmasına da tanık olduk. Böylece spor endüstrisi de gelişen spor teknolojisi sayesinde yeniden nefes almaya başladı. Peki sizce spor teknolojisi gelişmeleri neler?

Spor Teknolojisi Gelişiyor

Bir yılı aşkın süredir yaşadığımız pandemi sürecinde vaktimizin çoğunu evimizde geçiriyoruz. Pandemi sürecinden önce spor salonlarında geçirilen vakit artık evlere taşınmaya başladı. İnsanlar virüsten korunabilmek ve azalmasını sağlayabilmek adına egzersizlerini evlerinde yapıyor. Evlerinde yapıyorlar ama spor hocaları ile birlikte yapılan programlar nasıl düzenlenebiliyor? İşte tam olarak burada devreye spor teknoloji girdi. AdColony (Mobil Reklam Platformu) yaptığı “AdColony Mobil ve Fitness Araştırması” sonucunda spor ve fitness amaçlı geliştirilmiş mobil uygulamaların pandemi sürecinde %75 kullanım artışı gösterdiğini açıkladı. Araştırmaya katılan kullanıcıların %28’i mobil spor uygulamalarında yer alan egzersiz videoları ile spor yaptıklarını %38’i ise bu uygulamalar sayesinde hayatlarına spor alışkanlığı kazandırdığını söyledi. Aynı zamanda katılımcıların %57’si de mobil spor uygulamalarının spora olan ilgilerinin artmasını sağladığını belirtti.

Mobil Spor Uygulamaları Nelerdir?

Yaşadığımız dönem sebebiyle birçok kişi evinde ve hareketsiz kaldı. Her şeye ulaşmanın evde oldukça kolay olması da insanların daha fazla yemek yemelerine sebep oldu. İzolasyon sürecimizde günlük rutinimizin tamamen değişmesi, uyku ve beslenme düzensizliği ve daha fazla hareketsiz kalmamız kilo almamıza sebep oluyor. Bu dönemde virüsten olabildiğince korunmak istememiz de spor salonlarına olan katılımı azalttı. Daha çok evinde spor yapmak isteyen bireylerin imdadına ise mobil spor uygulamaları koştu. Mobil uygulamalar sayesinde neler yapabileceğimizi düşündünüz mü?
• Daha fazla yemek ve daha fazla hareketsiz kalmak kilo artışına sebep oluyor. Ama birkaç küçük detayla önüne geçebilmemiz mümkün. Yediğimiz yiyeceklerin kaç kalori oluğunu öğrenebilmemiz öğünlerimizi ayarlayabilmemiz için büyük bir avantaj. “MyFitnessPal” uygulaması bizlere yediğimiz yiyeceklerin kaç kalori olduğunu gösteriyor. Bu sayede öğünlerimizi düzenleyebilir ve egzersizlerimize devam ederek kilo kontrolümüzü sağlayabiliriz.
• Spor salonlarında antrenör ile çalışmak tabii ki en büyük avantajlardan bir tanesiydi. Evde egzersiz yaparken kendimize en uygun programı bulabilmek mümkün desem ve bu programları profesyonel spor antrenörleri hazırlıyor desem ne dersiniz? “Sworkit” uygulamasının içerisinde 5 ile 60 dakika aralığında olan birçok egzersiz videosu mevcut. Uygulamada gösterilen tüm egzersizler işinde uzman spor antrenörleri tarafından hazırlanıyor. Sizin yapmanız gereken tek şey uygulama bakıp size en uygun programı seçmek.
• Spora yeni başlayan ya da alışkanlık kazanmaya çalışan kişiler için birebir olan “Pumatrac” uygulaması gün içerisinde kullanıcılarına bildirimler göndererek alışkanlık kazanmalarında yardımcı oluyor. Uygulamada 80’den fazla antrenman programı var ve tüm programlar tamamen ücretsiz.
Son olarak sizlere, yapay zeka ile ortak bir çalışma yürüterek kullanıcılarına challange hakkı da sunan “7Star” uygulamasından bahsetmek istiyorum. 7Star uygulaması bir yapay zeka ile çalışıyor. Bu sayede kullanıcılar kişisel antrenmanlarında yapay zeka koçu ile birlikte çalışabilme imkanı buluyor. Antrenmana başladığınızda ise sesli bir şekilde koç hizmeti alabiliyorsunuz. Üstelik 7Star uygulaması sayesinde hem kendi ülkemizdeki hem de tüm dünyadaki kullanıcılar ile yarışabiliyoruz. 7Star uygulamasının içinde gym, basketbol, voleybol ve futbol antrenmanları da mevcut. Böylece bu alanlarda kendimize bir temel de oluşturabiliyoruz. Ayrıca uygulama oyun oynama imkanı sunduğu için de spor keyifli bir hale geliyor. Hem pandemi sürecinde hem de şu an yaşadığımız tam kapanma sürecinde hareketsiz kalmamız için hiçbir sebep yok. Sizler de spor teknolojisinin bizlere sunduğu mobil uygulamalar ile evinizde spor yapabilir ve sağlığınızı koruyabilirsiniz.

17 yıl önce hayatıma giren bir köpeğim var, adı Lucky. Özel ders verdiğim yıllarda sağlık sorunları sebebi ile bakamayacak durumda olan bir öğrencimden almıştım. Lucky, onu aldığımda henüz 1 yaşındaydı. O, hayatımıza dahil olana dek hiç evcil bir hayvanım olmadığı için ekstra bir mutluluk yaşadım. Şu an ise bambaşka, tarif edemeyeceğim bir ruh hali içerisinde seviyorum dostumu.

Köpeklerin harika bir koku yeteneği olduğu herkes tarafından bilinir. Ancak ben bu yazımda dostum Lucky’den öğrendiğim diğer özelliklerinden bahsetmek istiyorum, tabii önceliği yine de koku alma konusuna vereceğim. Onun koku alma yeteneği yalnızca yiyecekler için muhteşem bir üstünlükte değil, bence bir kişinin karakterini, iyiliğini – kötülüğünü, zayıflığını da koku alma yeteneği sayesinde çözümleyebiliyor. O, yemek masasında oturan tüm kişilerin yanına giderek önce masadaki yiyecekleri koklar sonrasında ise oturan kişilerden kendisine de bir lokma verilmesini bekler. Kimse onun bu isteği ile ilgilenmese bile Lucky masada zayıf olan kişiyi bilir ve son olarak onun yanına giderek kendisine de yiyecek vermesi için ısrar eder. Tabii ki kazanan her zaman o olur.
Peki siz satış masasında bu kokuyu alabiliyor musunuz?

Lucky’nin bir başka özelliği ise çocukları kendisine çekebilmesidir. Tüm çocuklar onu sever ve onunla oyun oynamak ister. O, tüm çocukların adeta göz bebeğidir. Üstelik çocuklarla oyun oynayarak ödül maması da kazanabiliyor.
Peki sizin aranız müşterilerinizin çocukları ile nasıl?

Dostum Lucky’nin bir diğer özelliği ise oldukça cool olması. Bazen sessizce bir köşeye geçer ve orada bekler. Bunu yaptığında onu merak edip arayarak bulmamızı ister. Ortadan kaybolduğunda hep bir köşeye geçip bulunmayı beklediğini bilirim. Nerede diye gider bakarım ve bulunca da ben ısrarcı olurum, hadi sana bir şeyler vereyim ya da hadi gel gezelim diye. Tabii kazanan her zaman o olur…
Peki siz müşterilerinizi sizi arayan kişiler yapabiliyor musunuz?

Lucky şu aralar oldukça yaşlandı. Artık kulakları duymuyor ve unutkanlık yaşıyor. Unutkanlığına bağlı olarak da tuvaletini bazen eve yapıyor. Tuvaletini artık kontrol edemediği için onu yalnızca sabah ve akşam değil gece de kalkıp gezdiririm. Aramızda geçen onca yıla istinaden şu an beni biraz yoruyor da olsa bu durumlardan asla rahatsız değilim. Çünkü o benim dostum ve onu hala çok seviyorum.
Peki müşterileriniz sizin vefalı dostlarınız oluyor mu?

Bu yazı 17 yılımı birlikte geçirdiğim özel dostum Lucky’nin bana öğrettiklerinin bir özetiydi. Sizlere tavsiyem mutlaka bir evcil hayvan sahiplenin ve onu kendinize dost edinin. Hayatınızın akışının kendiliğinden nasıl değişeceğini görebilirsiniz…

Müşteri odaklı pazarlama en basit tanımı ile müşteri odaklı bir şekilde hareket etmek anlamına gelir. Müşterilerinizi iyi analiz edebilmek ve buna göre pazarlama yolunuzu bulabilmek size işinizde ışık olacak ve sizin başarınızı artıracak. İşte tüm bunları yapmak da müşteri odaklı pazarlamanın anahtarıdır. Özellikle de yeni kuşak ile doğru bir iletişim kurarak onları kendimize adapte edebilmek doğru pazarlama yolunu bulabilmek bazen zorlaşabiliyor. Bu nedenle de yapmamız gereken karşımızda duran müşterimizin isteklerini ve tarzını anlayabilmek ve yolumuza bu şekilde devam edebilmek. Üstelik bu analizi yapıp pazarlama stratejimizi de müşterimize göre belirleyerek hareket edebilmek bizlere sabit bir müşteri kitlesi oluşturur. Yalnızca müşteri kitlesi oluşturmakla da kalmaz aynı zamanda adımızın kulaktan kulağa yayılmasını sağlar. Bir marka adının kulaktan kulağa yayılmasına da biz pazarlama sektöründe “Word-of-mouth” diyoruz. Word of mouth sayesinde reklamlardan önce doğal yollardan kendi reklamımızı da yapmayı başarmış oluyoruz. Peki iyi bir müşteri odaklı pazarlamanın ilk adımı olan müşteriyi analiz etmek nasıl yapılır? Gelin biraz da bunun üzerine konuşalım.

Müşteri Odaklı Olmak Ne Avantajlar Sağlar?

Müşteri odaklı pazarlamanın ilk kuralı müşterimizi analiz edebilmek ve onun neye ihtiyacı olduğunu ya da neye ihtiyaç duyabileceğini çözebilmektir. Bunun içinse öncelikle günümüz şartlarını incelemek ve hangi kesim en çok hangi ürün ya da hangi hizmet için talep gösteriyor bilmemiz gerekir. Günümüze hakim olduğumuz ve müşterilerimiz ile diyaloğumuzu hem üslup hem de beden dilimiz sayesinde kurabildiğimiz zaman bize sadık ve bizi herkese tavsiye eden bir müşteri kitlesi kazanmış oluyoruz. Müşteri odaklı pazarlama ilkesi benimsemiş olan markaların zaten temel amacı bir müşteri kitlesi kazanmaktır ve müşterisi ile uzun vadeli bir ilişki kurabilmektir. Bir marka kendisine müşteri kitlesi oluşturduktan sonra ürettiği ya da satışa sunduğu tüm ürün ve hizmetler müşterilerinin yakın takibi altında olur. Böylece marka çıkardığı ürün ya da hizmette bunu satmalıyım diye çabalamadan önce müşterileri o markanın ürün ya da hizmet çıkarmasını bekler satın almak için. Müşteri odaklı pazarlama stratejisi belirleyen markaların pazardaki gücü artar. Müşteri şikayetleri minimuma iner, marka imajı gelişir, maliyette azalma karda ise artış yaşanır. Şimdi de biraz tüm bunları örnekleyelim.

Müşteri Odaklı Pazarlama Stratejisi Belirleyen Markalar

Müşteri odaklı pazarlama stratejisi belirleyen ve buna göre hareket eden markalar genelde zincir olmayı başardı.
• Mc Donald’s: hem sosyal medya uygulamaları hem de düzenlediği online anketler ile müşterilerinden deneyimlerini ve olumlu – olumsuz geri dönüşlerini kendileri ile paylaşmasını sağlıyor. Böylece müşterilerinden aldığı dönüşler sayesinde hem menülerini geliştirdi hem de çalışma saatlerini genişletti.
• Araç Oluşturucu: Bilindiği üzere sıfır araç satışı için pek çok otomobil şirketi hizmet veriyor. Araç Oluşturucu ise her araç markasının sıfır araç almak isteyen müşterilerine online olarak istedikleri araçta hangi paketlerin yer alacağını rahat ve kolay bir şekilde seçebilmelerini sağlayan bir yazılım. Müşteriler böylece istedikleri şekilde araçlarını dizayn edebiliyor ve satın alabiliyor.
• Glossier: Glossier, bir makyaj markasıdır ve müşteri odaklı pazarlama stratejisi ile çalışmaktadır. Marka ürünlerini hazırlama yolunda ve ürünlerini geliştirme yolunda müşterileri ile organize bir şekilde ilerler. Müşterileri ile birlikte hareket edebilmeyi ise sosyal medya uygulamaları üzerinden müşterileri ile iletişim kurarak yapıyor.
Müşteri odaklı pazarlama stratejisi belirleyerek yoluna devam eden markaların kendilerini ne kadar geliştirdiğini, müşterileri ile daha fazla iletişim kurabildiklerini ve kendilerine stabil müşteri kitlesi oluşturduklarını görüyoruz. Özellikle yaşadığımız son dönemlerde müşteri odaklı pazarlama stratejisi belirleyerek bu doğrultuda hareket etmek sizin de markanızı ileri taşıyacak.

Geçtiğimiz yıl başlayan pandemi süreci hepimizin hayatında büyük ve hiç alışık olmadığımız değişiklikler yapmamıza sebep oldu. Hayatımızı istediğimiz gibi yaşarken şimdi hayatımızı belirlenen kurallar çerçevesinde yaşar olduk. Yalnızca işimiz için evden çıkıyor gerekmediği sürece evimizde vakit geçiriyoruz. Daha önceki yazılarımda pandemi döneminde tembelleşmeye yatkınlaştığımızdan, market alışverişlerimizi bile uygulamalar aracılığı ile yaptığımızdan bahsetmiştim. Söz konusu sağlığımız ve tüm insanların sağlığı olunca da tüm kurallara bilinçli bireyler olarak uymaya gayret gösteriyoruz. Gayret gösteriyoruz tabii ama peki hayatımızda neler değişti?
Yetişkinler olarak bile pandemi döneminden ve bu dönemin getirdiği bazı zorunlu kurallardan oldukça fazla etkilendik. Bizler bile sıkılmaya, enerjimizi atamamaya başladık. Peki ya çocuklar? Sizce de bu dönemden en çok etkilenen çocuklar olmadı mı? Dışarı çıkabilmeleri belirli saatlerde serbest olan çocuklarımız bu sınırlama olmadığı dönemlerde bile yeterince bunaldı. Eskisi gibi dışarı çıkamayan, arkadaşları ile oyunlar oynamayan çocuklarımızın vakitlerini evimizde kaliteli anlara dönüştürmek bizim için de giderek zorlaşıyor. Pandemi döneminden önce çocuklarımız günlerini dışarıda, parklarda, okulda ya da kreşte arkadaşlarıyla geçirirlerdi. Şimdi istedikleri gibi dışarıda oynayamadıkları gibi eğitimlerini de evden online olarak görmeye başladılar. Dersler bile online eğitim olarak verilirken ve biz ebeveynler çocuklarımızı virüsten koruyabilmek adına olabildiğince onların evde vakit geçirmesini sağlamaya çalışırken bir yandan sağlıkları nasıl etkilendi? Bugün bu konuya değinmek istiyorum. Sanıyorum gidişat bu şekilde devam ettiği sürece ilerleyen zamanlarda çocuklarımızı daha farklı sağlık problemleri karşılayacak…

Çocukları İleride Neler Bekliyor?

Pandemi dönemi ile değişen tüm alışkanlıklar, aktiviteler, yönelimler bizleri ve özellikle çocukları yalnızca mental olarak değil aynı zamanda sağlık açısından da kötü etkilemeye başladı. Tahminimizden çok daha uzun süren ve görünüşe göre bir süre daha eski hayatımıza dönmemize izin vermeyecek olan bu pandemi dönemi, yeni normal olarak kabul ettiğimiz ve buna göre yaşamaya başladığımız rutinimizde de değişiklikler yapmamızı gerektiriyor. Hem yetişkinlerin hem de çocukların ileride daha farklı sağlık sorunları yaşamaması için dikkat etmesi gereken bazı noktalar var gördüğüm, özellikle de çocuklarımız için…
Yaşamaya başladığımız ve hiç alışık olmadığımız bu süreç en çok da çocuklarımızı etkiledi. Çocuklarda uyku düzensizlikleri, yetersiz aktivite, yeme bozuklukları gibi birçok sorun yaşanmaya başladı. Neredeyse tüm vaktini evde geçirmeye başlayan çocuklar istediği an istediği yiyeceğe rahatlıkla ulaşabiliyor. Eğitimlerini de online olarak almaya başlamaları ders esnasında bile yemek olmasa bile atıştırmalık tüketmelerini artırmaya başladı. Okulda yüz yüze eğitim görürlerken ders esnasında bir şey yemeleri yasaktı. Ders aralarında yeseler bile enerjilerini tüketecekleri ve yediklerini yakabilecekleri zamanları ve alanları vardı. Şimdiyse ne enerjilerini tüketebilecekleri ne de yediklerini yakabilecekleri yeteri kadar alanları yok. Hal böyle olunca çocuklarda kilo artış problemleri ortaya çıkmaya başladı. İlerleyen yıllarda ise obezite problemleri yaşamaları oldukça yüksek bir ihtimal halini aldı.

Spor Sayesinde Obezite ile Savaşabiliriz!

Ebeveynler olarak her ne kadar çocuklarımızın sağlığı için çabalasak da bazen yaşam şartları önümüze geçebiliyor. Çocukların sıkılmaları, psikolojik olarak kötü etkilenmeleri ve bocalamaları onlara olması gerekeni yaptırmamızı zorlaştırıyor. Evde vakit geçirmek zorunda kaldıkları için devamlı bir şeyler yeme ihtiyacı duymaları, yeteri kadar enerji atamamaları ve yediklerini yakamamaları, kendilerini daha fazla teknolojiye vermeleri ve oturarak vakit geçirmeleri çocuklarda ilerleyen yıllarda obezite problemine yol açacak. Burada antrenör arkadaşlarıma da tavsiyem ilerleyen yıllarda daha fazla çocuk öğrencileri olacağını öngörüyor olmamdan dolayı bu konuya ağırlık vermeleri. Önümüzdeki ilk 5 yıl içerisinde spor salonlarına obezite problemi ile savaşan ya da obezite riski yüksek olan çocukların talep göstereceği aşikar. Bu nedenle de antrenör arkadaşlarımın bu noktaya eğilmelerinin oldukça önemli bir konu olduğunu düşünüyorum.

Spor yapmak ya da düzenli bir şekilde spor yapmak senin için bir rutin mi yoksa başlayıp bırakanlardan mısın? Belki de devamlı “Yarın kesinlikle spora başlıyorum!” deyip ertesi gün olunca vazgeçenlerden, erteleyenlerden misin? Spor yapmak, bedenimizi güçlendirmek, ruhumuzu dinlendirmek, düşüncelerimizi temizlemek ve bunlar gibi birçok nedenle hepimizin karar verdiği ama zaman zaman başlayıp bıraktığımız zaman zaman da “Şimdi spor yapmak için mutlaka uygun kıyafet, ekipman gerekir, sonra başlarım” diyerek ertelediğimiz bir ihtiyaç aslında. Alışkanlık haline gelmesi gereken ama ipin ucunu genelde kaçırdığımız ve önemini bir türlü kavrayamadığımız bir ihtiyaç… Bazen tükendiğimizi hisseder bırakırız, bazen ruhsal bir çöküntü dönemine gireriz, bazen kendimize koyduğumuz bir hedef varsa acele edip hedefe ulaşamadığımızı düşünürüz, bazen de gün içerisinde çok meşgul olduğumuzu ve boş zamanımız kalmadığını düşünürüz ki aslında spor boş vakitlere sığdırılmaya çalışıldığı için bu problem ortaya çıkar.

Sporda Motivasyonun Önemi

Hayatta istediğimiz bir şeyi başarmak ya da istediğimiz bir şeye başlamak için ihtiyaç duyduğumuz ilk şey motivasyon değil midir? Spor için de aynı şey geçerli, motive olmak. Motive olduğumuz her şeyden çok daha kolay ve hızlı sonuç alırız. “Evet ama ilk başta hepimiz motive oluyoruz, sorun motivasyonumuzu kalıcı kılabilmekte” dediğinizi duyar gibiyim. İşte burada kendimize motivasyonumuzu ve isteğimizi yani dinamizmimizi ayakta tutacak yöntemler bulmamız gerekiyor. Öncelikle kendimize uygun olan zaman diliminde ve uygun olan program ile spora başlamamız ve devam etmemiz oldukça önemli. Aksi takdirde ilerleyen dönemde ya vakitten yana sorun yaşayacak ya da programınızdan sıkılacak ve sporu bırakacaksınız. Ayrıca sporun yukarıda söylediğim gibi boş zaman aktivitesi olmadığını, spor için vakit yaratılması gerektiğini kabullenmemiz gerek. Sporun gün içerisinde boş zamanlarımızda yapılabilecek bir aktivite olduğunu düşünüp kendimizi bu fikre inandırdığımızda mutlaka ilerde o boş vakitler için farklı aktiviteler bulunacak ve spor ertelenerek zamanla bırakılacaktır.
Spor yapmaya karar verdikten sonra başlarken kendimize birden fazla saatler ve çok yoğun antrenman programı ile yüklenmememiz gerekiyor. Belki en başta kendimizi alıştırmak için günlük yürüyüşler bile sporu rutinimiz haline getirmek için büyük bir adım olabilir. Tabi bunların arasında en önemlilerinden bir tanesi de zevk alacağımız spor çeşidini bulabilmek. Bununla ilgili bir fikrimiz yoksa denemeler yapabilir, en çok keyif aldığımız spor çeşidini bulunca da bunu rutinimiz haline getirebiliriz. Spor yaptığımız esnada kendimize motivasyon destekli spor için özel müzik listeleri de hazırlayabiliriz. Spor yaparken gelecek ile ilgili ya da günümüz ile ilgili planlar yapmak, hayal kurmak da ruhumuza iyi gelecektir.

Spor Hayatını Renklendirir Sen de Sporunu Renklendir!

Sen de spor yapmak istiyorsun ama adım mı atamıyorsun? Kış günlerinde sıcak yataktan çıkmak mı zor geliyor ya da yaz günlerinde sıcaktan kaçmak mı istiyorsun? Belki de spor için kendinize bir farkındalık oluşturmanız gerekiyordur? Mesela spora başladıktan sonra vücudunuzda ve zihninizde hissettiklerini not alabilir ve kendi gelişiminizi takip edebilirsiniz. Sporun hayatınızda yaratacağı değişimleri gördükçe daha fazla adapte ve motive olacaksınız. Başlamak içinse kendinize Nike’dan spora uygun güzel bir spor ayakkabı hediye edebilirsiniz. Aynı şekilde kendinizi renklendirip daha çok hevesinizin artması ve içinizin şenlenmesi için Stan Socks markasının çıkardığı renkli çoraplardan alabilirsiniz. Spor hayatımızı renklendirirken biz de bu sayede sporumuzu renklendirebiliriz. Böylece spor için ayırdığımız vakti hem daha eğlenceli hem de daha rahat bir şekilde geçirebiliriz.

Kimin aklına gelirdi ki bir gün tamamen evlere kapanacağımız, birçok iş yerinin kapanacağı ya da açık kalanların doğru bir yol izleme konusunda hata yapacağı için neredeyse batma noktasına geleceği? Bir virüs ile tüm dünyanın kepenk kapattığı, kepenkleri kapatılmasa da kendisi kapatmak zorunda kaldığı ve tüm insanların evine kapandığı olağanüstü bir duruma şahitlik ediyoruz. Şahitlik etmek her ne kadar akıllara kısa bir an için kullanılırmış gibi gelse de biz tam 1 yıldır bu şahitliğe devam ediyoruz çünkü her gün şaşırdığımız olaylara bir yenisi ekleniyor. Bir çoğumuzun ne olacak merakıyla başladığı pandemi dönemi gün geçtikçe insanları karamsarlığa sürükledi. Daha önce tecrübe edilmemiş bir dönemi yaşamak insanlara özellikle de bir markası, işletmesi olan bireylere neyi nasıl yapacağını şaşırttı. İşte tam burada strateji belirlemek oldukça önemli bir rol oynadı. Ne için? Tabii ki hayatta kalmak, ayakta kalmak ve bu eşi görülmemiş dönemden daha sağlam çıkabilmek için…
Pazarlama stratejileri genelde bilindik yollar ve grafikler ile oluşturulurdu. Ancak ilk defa tanıklık edilen bu pandemi döneminde düşürülen hatta bazen dondurulan bütçeler yeni stratejiler belirlemeyi gerektirdi. Yeni strateji belirlemeyi zora sokan ise önümüzdeki günlerin tahmin edilemez bir belirsizlik içerisinde olması, alışılmamış yeni satış pazarlama eğrileri oluşturma gereği oldu. Fakat ne olursa olsun pes etmeyen ve ayakta kalmak için kendine yeni yollar bulan ve deneyen herkes şüphesiz bu döneminden oldukça sağlam ve güçlü bir şekilde çıkacak, belki pandemi dönemi öncesinden çok daha güçlü bir şekilde…

Ayakta Kalmak Gerçekten Çok Zor mu?

Ayakta kalmanın en önemli adımı yalnızca kendini düşünmemek, karamsar ruh haline izin vermemek ve samimi bir algı yaratmaktan geçiyor. Tüketici algısının ve tüketicinin alışık olduğu marka bilincinin hızla değiştiği bu dönemde markaların da müşteriler için kullandığı pazarlama dilinde değişiklik yapması ve marka için yepyeni bir algı yaratması gerekiyor. Yeni bir algı yaratmak için kampanyalar yapılabilecek ilk adım olabilir. Yalnızca bulunduğu ülkeyi kapsayan bir reklam ya da kampanya teması kullanmamak ve evrensel bir şekilde hareket etmek tüketicilerin gözünde marka güvenirliliğini artıran en önemli şeylerden biridir. Yaşadığımız dönemin sağlık ile ilgili olması da belirlenecek yeni stratejiler içinde kullanılması gereken maddelerden biri de sağlık ve sosyal sorumluluk projeleri olmalıdır. Tam olarak bahsetmiş olduğum bu adımları kullanarak kendisine yeni stratejiler belirleyen markalar ayakta kalmayı başardı, başarıyor ve belli ki pandemi dönemi bittikten sonra da daha büyük bir müşteri kitlesi ile yoluna devam edecek.

Pandemi Dönemini En İyi Yöneten Markalar Neler Yaptı?

• “Arçelik” pandemi dönemini en iyi yöneten markaların başında geliyor. Arçelik markasının bu dönemde attığı en büyük ve en önemli adım üretim tesislerinde Aselsan, Baykar ve Biosys ile birlikte solunum cihazı üretilmesini sağlamaktı. İkinci adımı ise yaptığı bu çalışmayı tanıtırken “Nefes Al Nefes Ver” sloganı ile duyurması oldu. Arçelik Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Yalım Uzun’da pandemi döneminde belirledikleri yol ile ilgili yaptığı açıklamada önceliklerinin tüm insanların sağlıkları olduğunu bu nedenle de ilk adımlarını ilk yerli ve milli mekanik ventilatörü üretmek için attıklarını söyledi. Böylece hem ülkemizin ihtiyacını karşıladıklarını hem de yurt dışına ihraç etmeyi başardıklarını belirtti.
• Bu dönemde önemli kararlar alıp adım atarak büyüme sağlayan markalardan biri de Yemeksepeti Banabi oldu. Özellikle insanların gerekmedikçe dışarı çıkmak istemediği, alışverişi evden yapabilmenin rahatlığını ve en çok da sağlık açısından koruyuculuğunu yaşayabildiği bu dönemde Banabi oldukça yaygın ve yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. Yemeksepeti Banabi pandemi döneminde “temassız teslimat” seçeneğini hayata geçirerek en büyük ve doğru adımlarından birini atmış oldu. Üstelik getirdikleri bu temassız teslimat özelliği ile sektöre de yeni bir kavram getirdiler ve yeni bir yön vermeyi başardılar.
• LC Waikiki pandemi döneminin henüz başındayken üretim tesislerini maske üretimine ayırdı. Sağlık için attığı bu adımı da “İyi Olmak Herkesin Hakkı” sloganı ile duyurdu. Yaptıkları açıklamada pandemi dönemi için yeni bir strateji belirlerken daha önce moda algısını yükseltmek olan pazarlama stratejilerini artık toplum yararına ve sağlığa destek olarak düşündüklerini belirttiler. Böylece hem sağlığa katkı da bulunurken hem de insanların daha fazla ilgisini ve dikkatini üzerine çekmeyi başardılar.
• Finish yalnızca toplum ve ülke yararına değil tüm dünya yararına bir hareket başlattı. “Bulaşıkları sudan geçirmeye ne gerek var. Kapatalım şu muslukları” sloganı ile bir farkındalık yarattı ve böylece pazarlama ağını genişletmeyi başardı. Üstelik reklam slogan sayesinde müşteri kitlesini artırıp su kullanımını azaltırken aynı zamanda National Geographic, Kuzey Doğa Derneği, DSİ ve Kars Valisi desteği ile birlikte Kuyucuk Gölü’nü yeniden yaşatma projesini de başardı.
Zorlu ve karanlık gibi gözüken anlarda yeni, alışılmamış ve doğru adımlar atmak birçoğumuza güç gelir. Yukarıda bahsetmiş olduğum markalar ve attıkları adımlar doğru kararlar alan markalardan yalnızca birkaç tanesi. Önemli olan içinde bulunulan durumu iyi analiz edebilmek ve buna göre cesaret göstererek hareket edebilmek. Adım atan, korkmayan ve kendini karamsarlığa kaptırmayan herkes bu dönemin sonunda başaran ve büyüyen olarak varlığını sürdürmeye devam edecek.